Sinema Dili

“Sinemanın orta yeri sınama
Hasretimi söylemeyin anama
!”

Merhum Muhammed Benek’in anısına

Bediüzzaman Said Nursî der ki “Her insan kıymetli bir sözünü ve fiilini bâkileştirmek için iştiyakla kitabet, şiir hatta sinema ile hıfzına çalışır.” (Asa-yı Musa)

İlginçtir Fransız sinema kuramcısı Andre Bazin de (1918-1958) benzer şeyler söyler: “İnsan ölümsüzlüğün ardında olduğu gerçeğin benzerini yaratmaya çalışıyor.”

Sinema alanında pek çok teoriler vardır. Bunlardan biri de Auteur teorisidir. François Truffaut tarafından 1954 yılında bir makalede ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre iyi ve kötü filmlerin olmadığı, iyi ve kötü yönetmenlerin olduğu savunulmaktadır. Onun fikrine göre yönetmenler ressamlara; film ekibi de bir nevi boyaya benzemektedir.

Konusu aşk, kahramanlık, sosyal gerçeklik, milli duygular, fantazîlik, sanal gerçeklik, mitolojik, trajik, komik, gerilim ve belgesellik gibi bir çok alanlara ayrılabilen sinema sanatı, bir bakıma fotoğraf ve resim sanatı çocuğudur. Resim-fotoğraf, hayatın geçici, akıp giden ve kaybolan anlarını ebedi kılma, kalıcılığı kurgulama işidir. Bana göre zamanı ve mekânı dondurma sanatıdır. Sinemanın bunlardan farkı, yanına müziği, sesi de alarak hayallerde dondurma, arşivlerde saklama çabasıdır.

Gösterge kuramından yola çıkarak hemen her alanda Anlam’ın izini süren Yuriy Lotman,Sinema Estetiğinin Sorunları” kitabında (Çev.Oğuz Özügül.De yay.İst.1986) “Bir dili anlamak için önce onu öğrenmek gerekir” demiştir. “Filmin dilini anlamaya başlarsak o zaman onun gerçekliğin, sadık, mekanik bir kopyası değil aksine benzerlikleri ve ayrılıkları gerilim dolu -zaman zaman dramatik- bir yaşamı kavrama sürecine çeviren ETKİN bir YANSITMA olduğuna inanacağız” der.

Ben şahsen bu yansıtma nitelemesini aynaya benzetirim. Sinema perdesi, televizyon veya bilgisayar ekranları bir yerde aynadan başka bir şey değillerdir. Tiyatro ve sinemanın hedefinde bize ayna tutma vardır. Sinema sanatının farkı aynanın ters orantı ile görüneni objektif olarak Yansıtmasına karşılık, sinemanın teknik ve estetik biçimde ve bilinçli olarak bu yansıtmayı oluşturmasıdır. Teknik teriminin içinde kamera ve ışık bilgisi; estetiğin içinde de etkili ve anlamlı kurgulama -tıpkı edebiyattaki gibi ileti kuracak kelimeleri ve cümleleri konuya ve muhataba göre sunma- misyonu sergilenir.

Sinema sanatında otoritelerin belirttiği gibi “Çoğu zaman görselliğin büyüsüne kapılıyoruz ve gerçeğin sorgulanmasını unutuyoruz.” Bu tespit, Hadis-i şerifte geçen “Şiir sihirdir” hakikatine ne kadar da yakın bir tesbittir. Sinema sanatı, şiirdeki büyüleyici kelimelerin ve cümlelerin bir bakıma görüntülü biçimini uygulamaktır diyebiliriz.

Edebiyatta lafız ve kelimeler göstergedir. Anlam ve manalar ise gösterilendir. Sinema sanatında gösterge görüntü olarak karşımıza çıkar. Anlam göstergelerin kurgusuna ve konumuna göre oluşur. Çok güzel görüntüler çirkin anlamlar için; çok karanlık ve kirli sahneler güzel anlamlar için alet ve araç olabilmektedir. Yeşil veya çorak bir arazi, cılız ekinler, solgun çiçekler, kurumuş bir ağaç, çalkantılı bir deniz, batan bir güneş ne bileyim her nesnenin bir kelimeyle sembolize edilmesine mukabil sinemada bu nesnelerin her biri kurgusuna ve bağlamına göre birer mesaj taşır. Tabii yine de kelimesiz olmuyor. Sinema sanatında -ilk sinema sanatının sessiz oluşuna bakmaksızın- diyaloglar, kelimeler ve replikler bol bol kullanılır. Hatta sinema sanatında en önemli yerlerin karşılıklı diyaloglar veya........

© Risale Haber