Bilim, Akıl Ve Vicdan: Sandalyeden Yaratıcıya Felsefi Bir Yolculuk–10

SCIENCE, REASON AND CONSCIENCE: A PHILOSOPHICAL JOURNEY FROM THE CHAIR TO THE CREATOR – 10

(TÜRKÇE VE İNGİLİZCE)

İnançlı kişi, heyecanla sözlerine devam etmek için gözlerini açtı. Yüzünde beliren tebessüm hem güven verici hem de merak uyandırıcıydı. Sakin ve kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladı ve “Şimdi, hepimizin yakından bildiği bir şeyden bahsedeceğim.” sözünü tekrar etti. Sonra, bakışlarını uzaklara çevirdi ve

İnançlı Kişi: "Gökyüzü... Gezegenler... Kâinat..." diye fısıldadı.

Bir an duraksadı, sanki derin düşüncelere dalmış gibiydi. Ardından, sesini yükselterek devam etti:

İnançlı Kişi: Peki, hiç düşündünüz mü? Tüm bunlar nasıl var oldu? Bu mükemmel düzen nasıl sağlanıyor? Şimdi şöyle bir hayal edelim:

Mars'ta Ahmet, Okan ve Teoman adında üç arkadaş düşünelim. Bu üç arkadaş kum tepelerinin arasında bir akşamüstü gökyüzünü izliyorlardı. Uzun zamandır böyle sakin bir an geçirmemişlerdi. Aniden, gökyüzünde daha önce hiç görmedikleri bir ışık belirdi. Işık hızla büyüyor ve parlaklığı artıyordu. Üç arkadaş merakla ışığa bakarken, onun bir yıldız veya kuyruklu yıldız olmadığını anladılar. Bu, çok daha hızlı hareket eden ve şekli sürekli değişen bir nesneydi. Işık, gökyüzünde bir yay çizerek alçalmaya başladı ve Mars atmosferine girdiğinde parlaklığı daha da arttı.

Atmosfere giren nesne, etrafını saran alevlerle adeta bir ateş topuna dönüştü. Arkadaşlar, bu manzara karşısında hem hayranlık hem de korku duyuyorlardı. Hayatlarında hiç böyle bir şey görmemişlerdi. Ateş topu, hızla alçalmaya devam ederken, arkasında uzun bir duman izi bırakıyordu. Bir süre sonra, ateş topunun hızı azaldı ve şekli değişti. Artık bir koniye benziyordu ve alt kısmında parlak ışıklar yanıp sönüyordu.

Nesne, yavaşlayarak yere yaklaştıkça, arkadaşlar onun bir tür araç olduğunu anladılar. Bu, daha önce hiç karşılaşmadıkları bir şeydi. Araç, sonunda kumlu zemine yumuşak bir iniş yaptı ve etrafını toz bulutu kapladı. Toz bulutu dağıldığında, arkadaşlar aracın garip şeklini ve üzerindeki işaretleri daha net görebildiler. Araçtan hiçbir ses gelmiyordu ama üzerindeki ışıklar hala yanıp sönüyordu.

Ahmet, gördükleri şey karşısında şaşkınlık ve merak içindeydi.

Ahmet: Bu araç nereden gelmiş olabilir?

diye düşündü. Okan ise temkinliydi.

Okan: Belki de tehlikeli bir şeydir.

dedi. Ahmet, her zamanki gibi cesurdu ve araca doğru birkaç adım attı.

Araç, inişten bir süre sonra hareketlenmeye başladı. Önce üzerindeki antenler açıldı, sonra da birtakım kapaklar yana doğru kayarak içeriden bazı aletler ortaya çıktı. Bu aletler, etrafı taramaya ve ölçümler yapmaya başladı. Ahmet, cesaretini toplayarak araca doğru birkaç adım daha attı. Teoman ve Okan onu uyardılar ama Ahmet, merakına yenik düşmüştü. Araca yaklaştıkça, üzerindeki işaretleri ve şekilleri daha iyi görebiliyordu: NASA. Bu işaretler, onların bildiği hiçbir şeye benzemiyordu.

Ahmet, elini kaldırarak selam verdi. Araçtan bir cevap gelmedi ama üzerindeki ışıklar daha hızlı yanıp sönmeye başladı. Bir süre sonra, araçtan bir rampa uzandı ve yere doğru indi. Rampanın ucunda, parlak bir ışık belirdi. Üç arkadaş, bu ışığın ne anlama geldiğini anlamıyorlardı ama içlerinden bir his, onlara bu araca güvenebileceklerini söylüyordu.

Cesurca davranan Ahmet, rampadan yukarı çıkmaya başladı. Teoman ve Okan da onu takip etti. Rampanın sonunda, onları bekleyen parlak ışık, aslında bir tür kapıydı. Kapı açıldığında, arkadaşlar kendilerini aracın içinde buldular.

Aracın içi, dışarıdan göründüğünden çok daha genişti ve karmaşık bir yapıya sahipti. Duvarlar, nabız gibi atan ve renk değiştiren organik bir maddeyle kaplıydı. Tavan, damar benzeri tüplerle örülmüştü ve içlerinde sürekli hareket eden sıvılar dolaşıyordu. Zemin ise, sürekli titreşen ve şekil değiştiren bir yapıdaydı.

Arkadaşlar, bu garip ortamda ilerledikçe, etraflarında daha da tuhaf olaylar gözlemlemeye başladılar. Duvarlardan uzanan dokungaçlar, havada süzülen parçacıkları yakalıyor ve içlerine çekiyordu. Zemindeki titreşimler, belli bir ritimle dalgalanıyor ve sanki bir kalp atışı gibi hissettiriyordu. Tavandaki tüplerden akan sıvılar, farklı renklerde parlıyor ve birbiriyle etkileşime girerek yeni şekiller oluşturuyordu.

Bir süre sonra, arkadaşlar kendilerini büyük bir boşluğun içinde buldular. Bu boşluğun ortasında, devasa bir küre vardı. Küre, tıpkı bir hücre çekirdeği gibi görünüyordu ve etrafında sürekli dönen ve parıldayan yapılar vardı. Bu yapılar, sanki küreye enerji sağlıyor ve onu canlı tutuyordu.

Arkadaşlar, bu olağanüstü manzara karşısında şaşkınlık ve hayranlık içindeydiler. Hayatlarında hiç böyle bir şey görmemişlerdi. Bu araç, sanki canlı bir organizma gibi hareket ediyor ve işliyordu. Onlar da bu organizmanın içinde, bir hücrenin içinde gibi hissediyorlardı.

Korku ve merak içinde, bu garip canlının içinde dolaşmaya devam ettiler. Gördükleri her şey, onların dünyasından çok farklıydı. Bu, onların bildiği hiçbir şeye benzemeyen bir gerçeklikti.

Belki de bu canlı, onları incelemek, onların dünyasını öğrenmek istiyordu. Belki de onlara zarar verme niyeti yoktu. Ama bu soruların cevaplarını bulmak için, bu garip makinenin içinde daha fazla zaman geçirmeleri gerekecekti.

Teoman, gözlerini kocaman açmış etrafına bakınırken, sesi titriyordu:

Teoman: Bu... bu nedir? Bu nasıl bir cihaz? Bu aletler nasıl çalışıyor? Buraya nasıl geldiler?

Okan, alaycı bir gülümsemeyle Teoman'a döndü:

Okan: Görmedin mi? Atmosferde bir........

© Risale Haber