Dört Bin Sene Önceki Davete İcabet |
Cenâb-ı Allah’ın, “dost edindim” iltifatına, şeref ve lütfuna mazhar olan Hazreti İbrahim’in (as) hangi zamanda yaşadığına dair gerek İslâmî kaynaklarda, gerek sair semâvî dinlere ait kutsal metinlerde ve gerekse tarih kitaplarında kesin denilebilecek bilgi yoktur. İslâm Ansiklopedisinden aldığım bilgi şöyledir: “İbrâhim'in çağdaşı olarak takdim edilen Sennear (Şinar) veya Babilonya Kralı Amrafel'in, Bâbil Kralı Hammurabi ile aynı kişi olduğu yönündeki yaygın görüş kabul edilirse İbrâhim'in milâttan önce XXII-XX. yüzyıllarda yaşadığı söylenebilir.” (DBS, I, 8-14; ER, I, 13; EJd., XVI, 3). Bu hesaba/tarihi bilgiye itibar edersek, Hazret (MÖ 2200 MS 2025 = yaklaşık 4225) yaklaşık 4000-4200 sene önce dünyada yaşamış.
اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكاً وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ (Âl-i İmran 96.Ayet)
“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke´deki (Kâbe)dir.”
ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِناًۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ (Âl-î İmran, 97.Ayet)
“Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim´in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi (ziyaret etmesi), Allah´ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.”
Yukarıdaki ayette Cenâb-ı Allah, Kâbe’yi bereket ve hidayet kaynağı olarak beyt, yani ev sıfatıyla tarif etmiştir. O ev ilk ilk insandan itibaren Allah’a ibadet etmek için inşa edilmiş olan ilk mâbedtir. Biz de Allah-u Te’âlâ’nın “evim” diyerek mübarek ve mukaddes kıldığı o yere, yani Allah’ın evine gitmekle ziyaretimizi Allah’a kulluk yapma şuuruyla, ihlâsla, samimiyetle, içtenlikle, nezahetle, nezaketle, zarafetle, kimseyi incitmeden ve incinmeden ve en önemlisi de her halimizle ev sahibinin rızasına uygun şekilde davranmak suretiyle Allah’a misafir olmaktayız.
Zaten âyet-i kerimede insanların Kâbe’ye davet edilmesi Hazreti İbrahim’in dilinden şu meâde buyurulmuş:
وَاَذِّنْ فِى النَّاسِ بِالْحَجِّ يَاْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَاْتٖينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمٖيقٍۙ (Hac Sûresi, 27)
“İnsanlara hac ibadetini duyur; gerek yaya olarak gerekse yorgun argın develer üzerinde uzak yollardan gelerek sana ulaşsınlar.”
Davet Allah’ın emriyle yapılmışsa davete icabet ederek Kâ’be’yi hac etmek üzere gelen de Allah’ın misafiri olacaktır. Oraya gidecek olan biz misafir olduğumuz gibi oraya gelen herkes, her mü’min o ziyaret sırasında Allah’ın misafiridir. İşte bu hakikate binaen tarih boyunca Kâbe’ye ibadet ve ziyaret için gelenlere “Duyuf’ur Rahman” yani “Rahman’ın Misafirleri” denilmiştir. Misafir olmanın edebi ev sahibinin kurallarına saygıyla ve titizlikle uymaktır. Cenâb-ı Allah, misafirlerinden şunu ister:
فَمَنْ فَرَضَ ف۪يهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ… التَّقْوٰىۘ (Bakara Sûresi 197.Ayet)
“… Kim o aylarda hacca niyet........