Fitne Arayışları!

Bediüzzaman Molla Said'in dağdağalı ve istikrarsız gibi görünen hayatı belli bir nizama girmiş, sükûnet bulmuştu. Vaktinin çoğunu konakta kitab okumak ve tahkikatla geçiriyordu. Günün bazı vakitlerinde ise, çocukluğundan kalma bir alışkanlıkla, yüksek zirvelere tırmanarak, tenezzüh ve tabiat tefekkürü ile geçiriyordu.

Ağaçlara, çiçeklere, kuşlara büyük bir dikkatle eğiliyor, sanat ile sanatkâr arasındaki kopmaz bağın, büyük hakikatin keşfiyle zengin bir ruh ve uyanık dimağla, saatler sonra ya doğrudan Valiliğe geçip akşam saatlerinde Ömer Paşa ile konağa dönüyor ya da Paşa'nın evine dönmüş olacağı saatlere kadar oyalandıktan sonra konağın yolunu tutuyordu. Aslında her zaman, her yerde tek bir hayatı yaşıyordu: Düşünceyi... Bediüzzaman, bir bakıma düşünceden ibaretti. Ulvî hayatının vasıtaları değişse bile, mahiyeti değişmiyordu. Okumak, tabiat müşahedeleri, âlimlerle sohbet ve mübarezeler aynı maksada hizmet ediyordu: Düşünmeye. Akıl ve mantığını tatmin etmeye, hakikati bulmaya, hakikatten emin olmaya çalışıyordu. Hakikat ise tekti: Allah... Allah varsa, bütün bu olup bitenlerin, müşahedelerin, mahlûkatın, insanın bir değeri, bir hakikati olabilirdi. Allah yoksa her şey değersizleşiyor, kıymetsizleşiyor, hakikatini kaybediyor, korkunç bir abesiyete, bir hiçliğe dönüşüyordu.

Sabahları hizmetli kadın konağa geldiğinde kendisini daha iyi hissediyordu. Aradan geçen haftalara rağmen, Ömer Paşa mesaide iken konakta, kızlarla aynı çatının altında kalmakta bir tedirginlik, bir sıkıntı yaşıyordu. Odasından çıkmadan, kitabların arasına gömülmüş bile olsa, namahremle yakın mesafede olduğunun şuuru dalıp gitmesine müsaade etmiyordu. Ama kadın geldiğinde Vali evde imiş gibi rahatlıyor, kendi ruh ve tefekkür dünyasına dalıp gidiyordu.

Ayşe Hanım, ağır başlı, kendisine hürmet eden, itina........

© Risale Haber