Zülfü Livaneli 1946 doğumlu. Seksene yaklaşan hayatına da çok şey sığdırmış bir mücadele insanı. Müzikten edebiyata, ideolojiden siyasete, hapisten sürgüne her şey var hayatında. Yurt dışı ve yurt içi ödülleri de var bilebildiğim kadarıyla. Felsefeden denemeye, hikâyeden romana, geniş yelpazede de kalem oynatmış ve devam da ediyor.
Hayatının genç devresinde, bir yakını vesilesiyle de Said Nursi'nin bir eseriyle tanışmış. Şöyle bir bakmış, geçmiş. Va esefa ki devam ettirememiş. Kendisine anlatılan, kader ile ilgili kısa bir cümle kalmış hatırında. İnanç dünyasını pek bilmiyorum. Sorgulamak da bize yakışmaz, haddimize de değil.
Bunları anlatmamıza, geçenlerde Livaneli'den dinlediğim kısa bir anlatı vesile oldu. Değerli yazar ve müzisyenimiz bu kısa anlatıda "Varlığı, ölümü falan sorgulayan, dünyanın bütün felsefe kitaplarını toplasan hepsi, Anadolu türküsünde geçen iki dizedir:
Bu dünya bir penceredir,
Her gelen bakıp geçti.
Bunun üzerine hangi lafı söyleyebilirsin artık." diyor.
Ne kadar isabetli, bir o kadar da hakkaniyetli bir tespit değil mi? Ama önemli eksikleri var. Madalyanın bir yüzü hepten eksik kalmış. Aynı hakikati, biz de dile getiriyoruz her daim. Ama daha çok dünyanın eğlence tarafına nazar etmiş; tefekkür ve tezekkür yönlerine pek bakmayan insanların bunu dile getirmeleri, eksik de olsa, böyle hatırlatmalarda bulunmaları önemli.
Dedik ya; eksik gördüğümüz yönü tamamlamaya; kendi nefsimize doğrudan, okuyucularımıza da ta'rizen kırık dökük cümlelerimizle anlatmaya çalışalım.
Yunus Emre'nin sözünün tamamı altı dize:
Sular hep aktı, geçti,
Kurudu vakti geçti,
Nice han, nice sultan,
Tahtı bıraktı, geçti,
Dünya bir penceredir,
Her gelen baktı, geçti."
Sular aktı, hatta kurudu bile. Bu arada hanlar, sultanlar, nice taht sahipleri şu dünyaya bir pencereden bakarak geçti. Bu bakıp geçme süresini "Bir kısım ehl-i tedkik bir aşiredir, belki bir ân-ı seyyaledir."........