Bir Fıtrat Sapması Olan Eşcinsellikle Semavi Dinlerin Mücadelesi

Semavi dinler, fizik âlemi bir güç, bilgi ve irade bileşkesi olarak görür ve okur. Bu bileşime, “yaratılış” adını verir. Yaratılış âleminin, cansızlarda olduğu gibi, enerji ağırlıklı boyutunu “hilkat” olarak isimlendirir. Yaratılışın, canlılar âleminde görüldüğü üzere, bilgi egemenliği altındaki boyutuna ise “fıtrat” adını verir. Bilim dünyası ise, bilgi ve iradenin bileşkesi olan bu yaratılış kanunlarını “tabiat” olarak isimlendirir. Bu noktada bilim ve din, ortak bir dille insanlık ve onu çevreleyen ekolojik yapının yaratılışını kabul ederler. Yaratılış sisteminin elçisi olan resuller: “Gökler ve yeri bu fıtratta yaratan Fâtır hakkında aklî bir tereddüt ve şüphe hiç olabilir mi? Akıl açısından yaratılış sabit ve sürekli gözlemlenen bir hakikattir”[1] diyerek muhatap oldukları milletlerin akıllarına ve duyularına seslenirler.

Gerek hilkat âlemi, gerek fıtrat âlemi İlahi iradeyi ve tercihi gösteren sayısız kanunlar üzerine kurulmuştur. Bu kanunlara semavi dinler “adetullah” ve “sünnetullah”; bilim ve felsefe dünyası ise “tabiat kanunları” adını vermektedir. İlahi irade bu evrensel kanunların varlığıyla evren çapında bir düzeni sağladığı gibi, kanunların devamlılığı ile de evren ve içindeki yapının devamını garanti altına alır. Fiziksel yaratılışın, olmazsa olmaz mahiyetteki kanunlarından ikisi “denge” ve “ölçü” kanunlarıdır. Her şey gözle görünen bir denge ve ölçüden ibarettir. Kur’an, gök cisimleri ve atmosfer içinde, yeryüzünde ve canlılar arasında denge ve ölçü kanunlarının varlığını bildirdikten sonra, insanlar arası ilişkilerde ve hukuk düzeninde bu evrensel denge ve ölçünün var olması gerektiğini Rahman suresinde vurgular.[2] Bu şekilde insanlık dünyası evrensel denge ve ölçüye adapte olacaktır. Aksi takdirde insanlık, hem kendi türüne hem diğer canlı türlerine zulmeden dengesiz ve ölçüsüz bir varlık haline gelmektedir. Milyonlarca tarihi ve güncel vakanın gösterdiği üzere…

Ölçü ve denge kanunu evrensel yaratılışta ve makrokozmik boyutta kendi egemenliğini gösterdiği gibi insan bünyesi, canlıların bedenleri ve fıtratlarında da kendini mikrokozmik boyutta gösterir. İnsan bünyesinde meydana gelen bütün fiziksel ve ruhsal hastalıklar, insanlığın sosyal hayatındaki bütün içtimai problemler ve kargaşalar temelinde evrensel denge ve ölçü kanunlarına aykırılıktan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede semavi dinlerin mücadele ettiği, ortadan kaldırmaya çalıştığı bütün ferdî ve sosyal hastalıklar, sapmalar ve problemler dolayısıyla yaratılışın bir delili olmaktadırlar. Çünkü bütün sapkınlıklar, zulümler ve hastalıklar, ferdî ve sosyal insan hayatına zarar veren, onu ölüme ve tükenişe doğru götüren, dolayısıyla evrendeki “enerjinin korunumu yasası” na aykırı bir harekettir. Bu hastalıklar ferde ve topluma verdikleri zararlarla, evrensel düzenin varlığına ve entegre yapısına tersinden bir delil oldukları gibi yaratılışın yapıcı, geliştirici ve mükemmel yapısına da yine tersinden bir delil olmaktadırlar.

Yaratıcı İradenin bir elçisi olan resuller fıtrat kanunlarına, evrensel denge ve........

© Risale Haber