İbadetlerin Gayesi

Âlemde her şeyi pek çok gaye için yaratan, hiçbir şeyi gayesiz ve faidesiz yaratmayan, her bir işi pek çok maksatlara bağlayan Hallak-ı Hakîm, insan denilen muhteşem varlığı bu manalardan hariç tutması, haşa gayesiz yaratması mümkün görünmemektedir. Evet insan kâinatın en büyük neticesi, en kıymettar meyvesi olduğundan elbette kâinat kadar büyük bir gayesi, azametli bir neticesi bulunması gerekmektedir.

Nurlu eserlerde;“Bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediye olduğu gibi mühim bir meyvesi de, hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyî'ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki; bu şükür ve muhabbet ve hamd ve ibadet ise; hayatın meyvesi olduğu gibi, kâinatın da en büyük gayesi” olduğu bildirilmektedir.

İşte böyle cami bir fıtratın kevni kanunlara boyun bükmesi, şer’i emirlere kemal-i rıza ile itaat etmesi, hilafet rütbesinin iktizası olan ibadetlerini yerine getirmesi istenmektedir.

Nâdide-i hilkat, nadire-i fıtrat olan şu aziz insanın nefsini bilmesi, kendinden beklenen külli vazifeleri yerine getirmesi, marifet ve muhabbetin zevkiyle kendinden geçmesi, ubudiyetin azametiyle melekleri geçmesini hikmet ve hakikat iktiza etmektedir.

“Allah’ın emrettiği işleri yapmaktan, nehyettiği şeylerden kaçınmaktan ibaret olan ibadetler;” istidat-ı insaniyeyi inkişaf ettirmekte, şehvani kuvveleri dizginlemekte, nefsani meyilleri terbiyeye ve itidale sevketmekte, latife ve cihazları kirleten........

© Risale Haber