Yağmurla yürüyüş

Pencereyi okşayan yağmur taneleri yavaşça süzülüyordu. Yağmur nezaretinde yürümek onun için büyük bir keyifti. Elbette şemsiye almayacaktı. Yağmurun altında arınmak, paklanmak; kalb ve ruhunu tazib eden manevî kirlerden kurtulmak istiyordu. Her zaman telaşlı ve hızlı olan adımlarını teskin etmeye çalışarak ağır ağır yürüyordu tenhalaşan sokaklarda.

Yalnız kaldığı zamanlar zihni daha karışık, düşünceleri daha hızlı idi. Bunun ekseriyetle şeytanın telkinâtından kaynaklandığını fark etmesi yıllarını almıştı. Yalnızlığın boşluğundan istifade eden şeytan, bir iç muhasebe olarak başlayan diyaloğu fark ettirmeden derin kuyulara doğru çekiyordu. Neticesinde kendini derin bir hüzün ve pişmanlığın alâmeti olan göz yaşlarına boğulmuş olarak buluyordu.

Bir kez daha böylesi bir girdaba kapılmamak için iç sesinin durulduğu, huzur bulduğu mekanlardan biri olan camiye yöneldi. Sessizlik… Başıboş kalmadığı bir yalnızlık ve huzur hâli… Burada yalnız olmasına rağmen başıboş değildi çünkü bulunduğu mekanın bir sahibi vardı. Kâinatla birlikte ahenkli bir şekilde kendisini çekip çeviren, sevk eden, muhafaza eden bir Rabb. Elbette her mekânda ve her daim bu tasarruf vardı ve huzur-u dâimi yolu her zaman açıktı ama cami bu tasarrufun bir sükunet içinde daha net idrak edilebileceği bir yerdi çünkü bu manalara perde olan çeldiricilerden azade idi.

Sadece sessizce oturdu. Buradaki sessizliği hiç de dışarıdaki sessizliğine benzemiyordu. İç sesi susmuş, yıkıcı iç konuşmaları yerini derin bir huzura bırakmıştı. Bu........

© Risale Haber