BİR ZAMANLAR BİR ERZURUM VARDI (2)

Tebriz kapısının iç tarafında emsalsiz bir kapı ve iki yüksek minaresi vardır ki, bu minareler Çin kâsesi ve güneş gibi olup, ışık vurunca insanın gözü kamaşır. İkinci defa bakmak imkânsızdır. Minareleri göklere yükselmiş olduğundan birçok seyyahlar üzerinde canbazlık ederler. Cami harap olduğundan Sultan Dördüncü Murad tamir ettirip, içinde balyemez toplar dökmek için bir top imalathânesi yaptırmıştı. Hâlen bütün aletleri oradadır.

Seyahatnâmede bundan sonra Lala Mustafa Paşa Camii ile Cafer Efendi Camii'inden sözedilir. Çelebi, Lala Mustafa Paşa Camii müezzinlerinden ‘Yeniçeri’ lâkaplı birisini anlatırken şunları söylüyor:

‘Yeniçeri müezzin isminde Bilâl-i Habeşî benzeri bir müezzin var ki, minarede Davudî bir sesle bir kere "Allâhu ekber" demesi ile büyük küçük herkesin tüyleri ürperip vücudu titrer.

Seyahatnâme'nin Erzurum'u anlatan bu kısmında daha sonra şehirdeki eğitim öğretim kurumlarından yani medreselerden sözedilir.

Evliyâ Çelebi'nin Erzurum'a dair naklettiği bilgiler arasında hayli ilginç tesbitlere rastlanmakta.

Bunlar, halkın yüz renginden tutunuz da insanların giyinişine kadar son derece dikkatli, gözleme dayalı tesbitlerdir.

Ama hepsi halim selim, iyi huylu ve anlayışlı kimselerdir.

Erzurum'un imaret ve mesire yerleri arasında ise, Cirit meydanı, Pazarbaşı değirmeni çimenliği, Gümüşlü Künbet meydanı Umudum Köyü, Abdurrahman Gazi Tekkesi (Türbesi) ve Gürcü meydanı zikredilmektedir ki bugün bunlardan geriye kala kala bir Abdurrahman Gazi Türbesi kalmış sanırım.

Seyahatnâmede sonra şehrin varoşları anlatılır.

Halkın dili, hal ve hareketleri, tavır ve davranışları üzerinde durulur. Erzurum insanının genel durumu dile getirilerek Çelebi'nin ifadesiyle ‘Eğerli Dağı’ yani Palandöken dağı........

© Pusula Gazetesi