AK Parti, iktidar yolculuğunda birbirine tamamen zıt iki yol takip etti. İlk yol ülkenin önünü açarken, ikici yol ülkeyi çıkmaza soktu. Ancak buna rağmen seçmen Mart 2024’e kadar AK Parti’yi ilk sırada tutmaya devam etti. Bunun bir sebebi iç ve dış tehditlerin ciddi görülmesi ve önceliğin bu tehditlerin bertaraf edilmesine verilmesiydi. İkincisi ise, muhalefetin seçmen çoğunluğunda, ülkeyi idare edebileceğine dair yeterli güveni oluşturamamasıydı.
AK Parti, geçen hafta 23 yaşına girdi. Bu 23 yılın 22 yılı iktidarda geçti, yani AK Parti bir nevi iktidarda doğdu. 2002’den 2024’e kadar yapılan bütün yerel ve genel seçimlerde AK Parti sandıklardan birinci parti olarak çıktı, cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve halkoylamalarını kazandı. Bunun muazzam bir başarı olduğu açık; zira 1946’dan bu yana tecrübe ettiğimiz Türkiye’nin çok partili siyasi hayatında AK Parti’nin bu müthiş sandık performansının bir benzeri yok.
Ülkenin -yaklaşık- çeyrek asrına AK Parti damgasını vurdu. Muhalefet AK Parti ile boy ölçüşebilecek bir alternatif yaratamadığından bütün seçimler hep uzak ara AK Parti’nin galibiyetiyle neticelendi. Erdoğan ve partisini böylesine rakipsiz kılan en mühim dinamik, AK Parti’nin toplumun farklı kesimlerinin istemlerini karşılamaya dönük bir politik hat oluşturmada ve bu kesimlerle birlikte yürüyebilmede mahir olmasıydı.
İlk 10 yılında AK Parti, bu çerçevede, çok kritik adımlar attı. Mesela, içinde bir muhtıra ve parti kapatma davası da barındıran kıran kırana bir kapışmanın ardından askeri vesayeti geriletti. Muhafazakâr-dindar çevrelerin en yaralayıcı sorunu olan başörtüsü yasağının üstesinden geldi. AB’ye tam üyelik yolunda ciddi bir mesafe katetti. Bir tabu olan Alevi meselesine el attı ve çözümü için inisiyatif aldı. Kürt meselesinde Cumhuriyet tarihinin en radikal hamlelerinin altına imza attı. Milli geliri dört kattan fazla (3.000 dolardan 12.500 dolara) artırdı. Şehirleşmeye ivme kazandırdı. İktisadi açıdan dezavantajlı kesimlerin eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere daha rahat erişmesini sağlayacak tedbirleri aldı vs.
“Mücadeleci, kurucu ve kapsayıcı siyaset”
AK Parti, farklı kimliklerin bu tür adalet, eşitlik ve özgürlük taleplerine omuz verdikçe zeminini güçlendirdi. Müesses nizama karşı “mücadeleci”, memleketin kadim problemlerine karşı “kurucu” ve farklılıklara karşı “kapsayıcı” bu siyaset tarzı, AK Parti’nin demokratik ve siyasi meşruiyet alanını genişletti. Muhalefet ise buna cevap üretmediği oranda dar alana hapsoldu ve iktidar süresi uzadıkça AK Parti, politik kudretini daha bir tahkim etti.
Ancak, 2013’ten ve bilhassa 2015’ten itibaren AK Parti, bu yörüngeden çıktı. Elbette birdenbire olmadı bu; gerek AK Parti’deki iç iktidar kavgaları ve gerek AK Parti’nin kendisi için bir varlık ya da yokluk sorunu olarak değerlendirdiği bazı hadiseler (Gezi olayları, 17-25 Aralık süreci, hendek savaşları, 15 Temmuz darbe teşebbüsü) bu çıkışı tetikledi ve hızlandırdı.
Böylece AK Parti başka bir forma büründü. Daha dün boğaz boğaza geldiği gruplarla (MHP, Perinçek,........