menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Görgü, Ahlak İçin Gerekli mi?

21 1
16.12.2025

Türkiye’nin geleceği yalnızca siyasi reformlarda değil, kültürel inceliği, estetik duyarlığı ve görgü merkezli bir toplumsal ahlakı yeniden üretme kapasitesindedir. Çünkü bir toplum kendi inceliğini kaybettiğinde reformlar boşluğa düşer, inceliğini yeniden kazandığında ise en karmaşık dönüşümlerin bile altından kalkabilir. Bu, yalnızca sosyolojik değil; tarihsel tecrübeyle sabit bir hakikattir.

Geçenlerde Viktorya Çağı’na veya Avrupa’nın II. Rönesans dönemine ilişkin bir yazı yazmıştım. Yazı, ilgili çağa ait John Ruskin, Matthew Arnold, Walter Bagehot ve John Stuart Mill gibi düşünürlerin toplumsal düzeni önce kültürel inceliğe, estetik beğeniye ve görgüye dayandırdıkları tezlerine bugünün Türkiye’sinin nasıl çok ihtiyacının olduğuna dairdi.  Bunların benim en ilgimi çeken kısım ise nitelikli kültür, estetik veya görgü üretilemeden bunların ayırt edici bakışına bağımlı olan evrensel-şümullü ahlak ve etiğin üretilemeyeceği tezleriydi. Bir bakıma tüm bunlar bende, savunduğum; ahlak ile dönüşemeyen açık-gizli köylülük, görgü gibi kavramların ilişkisini teyit ediyordu. 

 

Türkiye’de kültür, görgü ve ahlak üzerine yapılan tartışmalar uzun süre yalnızca yerli geleneğin kendi iç mantığıyla açıklanmaya çalışıldı. Oysa Tanzimat’tan bugüne uzanan modernleşme serüveni, sadece teknik bir dönüşüm hikâyesi değil, aynı zamanda Avrupa’nın, özellikle de Viktorya Çağı İngiltere’sinin kültürel incelik, estetik duyarlık ve ahlaki olgunluk anlayışından etkilenmiş bir zihniyetin arayışı olmalıydı. Bu çağın temsil ettiği düzen, hukukun ötesine geçen bir görgü sistemine, estetikle ahlakın birbirini tamamladığı bir davranış kültürüne ve toplumsal rızayı incelik üzerinden üreten bir kamusallığa dayanıyordu. İngiltere’de bu kültürel harç, kırılganlıkları bile taşıyan bir toplumsal uyum üretebildi. Türkiye’de ise benzeri bir harç hiçbir dönemde tam olarak oluşmadığından, modernleşme tepeden inme bir dönüşüm olarak kaldı ve her aşamada yeni gerilimler üretti.

 

Bu incelik arayışı Osmanlı düşüncesinde ilk kez Namık Kemal’de görünür hâle gelir. Namık Kemal, modernleşmeyi yalnızca bir siyasal hak genişlemesi değil aynı zamanda toplumun estetik ve ahlaki bir olgunluğa erişme süreci olarak gördü. “Terbiye-i millîye”, “efkâr-ı umumiye” ve “hürriyet ahlakı” vurguları, toplumun kaba güç ilişkilerinden çıkarılıp incelmiş davranış kalıplarıyla kurulan bir kamusallığa kavuşması gerektiğini sezdiriyordu. Namık Kemal’in sezgisel olarak işaret ettiği bu........

© Perspektif