Bir Sorunsal Olarak Eğitim Sisteminin Ahval ve Şeraiti

SORUŞTURMA

Eğitim sisteminin yapısal sorunları her yıl yeniden gündeme geliyor ancak kalıcı çözümler bir türlü üretilemiyor. Eğitim-Sen, Özgür Eğitim-Sen ve Liyakat-Sen genel başkanları, eğitimin ahval ve şeraitini, öğretmen ve öğrenci sorunlarını, müfredat tartışmalarını ve çözüm önerilerini Perspektif için değerlendirdi.

NAMAN BAKAÇ 10 Eylül 2025

Mülakat: Naman Bakaç

Her yıl eğitim ve öğretimin başlamasıyla birlikte eğitime ilişkin yapısal ve aktüel sorunlar daha bir sıklıkla konuşulmakta ve bu sorunlara dönük çözüm yaklaşımları da her meşrepten aktörler tarafından serdedilmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana öğrencisinden akademisyenine gencinden yaşlısına köylüsünden şehirlisine kadar bir bütün olarak eğitim sisteminin içinde bulunduğu ahval ve şeraitten veryansın edilmekte ancak bu veryansınları izole edecek sistemsel adımlar ya cılız atılmakta ya atılamamakta ya da atılan adımlar veryansın edilen ahval ve şeraiti düzeltecek boyuta bir türlü erişememektedir.

Eğitim sisteminin yozlaşan toplumsal yapıya, çürüyen toplumsal ahlaka ve kötücülleşen insanın iyileşmesine dönük yapılagelenler bugüne kadar idealize edilen bireylerin arzu edilen çoğunlukta yetiştirememesinden dolayı haklı olarak eleştirilmekte ve sorunlar galerisi sıklıkla dillendirilmektedir. Eleştirilerin odağındaki sorunlar kadar çözüme dönük yaklaşımları da almak için eğitim sendikalarının genel başkanlarından bu tabloya dair bakışlarını ve çözüm perspektiflerini ele alan bir soruşturma dosyası hazırladık. Soruşturma dosyamıza; Eğitimsen Genel Başkanı Kemal Irmak, Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer ve Liyakat-Sen Genel Başkanı Emir Kazak katkıda bulundu.

KEMAL IRMAK - Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak

Eğitim sisteminde size göre gördüğünüz belli başlı hangi politik hususlar sözkonusu?

Türkiye’de eğitim sistemi uzun yıllardır çözüm bekleyen yapısal sorunlarla boğuşuyor. Bunların başında eğitimin piyasalaştırılması ve dinselleştirilmesi geliyor. Devlet, kendi okullarına yeterli bütçe ayırmak yerine özel okulları teşvik ediyor; teşvikler, vergi muafiyetleri ve devlet destekleriyle sermayeye alan açıyor. Böylece nitelikli eğitim, parası olanın erişebildiği bir ayrıcalığa dönüşüyor. Emekçi halkın çocukları ise çoğunlukla imam hatiplere, meslek liselerine ya da açık liselere yönlendiriliyor. Bu durum hem sınıfsal uçurumu derinleştiriyor hem de gençlerin yaşam seçeneklerini daraltıyor.

Laiklik ilkesinin sistematik biçimde aşındırılması da ciddi bir sorun olarak öne çıkıyor. Yeni müfredatta dini içerikler yoğunlaştırılırken bilimsel bilgi geri plana itiliyor. ÇEDES projeleri, zorunlu din dersleri ve tarikat-cemaat protokolleri aracılığıyla öğrencilerin özgür düşünce alanı daraltılıyor. Son dönemde karma eğitim karşıtlığı resmî politikaların bir parçası haline geldi; kız ortaokulları açılarak eğitimde cinsiyetçi ayrışma teşvik ediliyor. Bu adımlar hem toplumsal cinsiyet eşitliğini zedeliyor hem de öğrencilerin bir arada, eşit ve özgür koşullarda yetişmesini engelliyor. Ayrıca, zorunlu eğitim süresinin kısaltılmasına yönelik düzenlemeler, özellikle kız çocuklarının erken yaşta eğitimden kopmasına ve çocuk yaşta evlilik, ucuz işgücü gibi risklere daha açık hale gelmesine yol açıyor.

ÖĞRETMENLER AĞIR İŞ YÜKÜ, DÜŞÜK ÜCRET, MOBBİNG VE İTİBARSIZLAŞTIRMA KISKACINDA GÖREV YAPMAYA ÇALIŞIYOR

Öğrenci ve öğretmenler açısından hangi sorunlar göze çarpıyor?

Öğretmenler açısından da tablo farklı değil. Güvencesiz istihdam – ücretli, sözleşmeli, esnek çalışma – neredeyse norm haline geldi. Resen atamalar, keyfi görevlendirmeler ve sendikal baskılar mesleğin itibarını zedeliyor. Öğretmenler ağır iş yükü, düşük ücret, mobbing ve itibarsızlaştırma kıskacında görev yapmaya çalışıyor. Bu koşullar, mesleki motivasyonu ve eğitimin niteliğini doğrudan olumsuz etkiliyor.

Eğitimde eşitsizlikler her geçen gün daha da derinleşiyor. Yoksul, engelli ve mülteci çocukların önemli bir kısmı ya eğitim dışında kalıyor ya da parçalı, yetersiz bir eğitimle yüzyüze kalıyor. Dijital uçurum kapanmıyor; kırsal bölgelerde internet ve bilgisayar erişimi yok denecek kadar az. Deprem bölgesinde konteyner sınıflarda ders yapılması, çocuk yoksulluğu ile beslenme sorunlarının çözülememesi tabloyu daha da ağırlaştırıyor.

Buna ek olarak, anadilinde eğitim hakkının yok sayılması, milyonlarca çocuğu pedagojik başarısızlığa ve kültürel dışlanmaya mahkûm ediyor. Türkçe dışındaki dillerin dışlanması hem akademik ilerlemeyi sekteye uğratıyor hem de demokratik bir hak gaspına işaret ediyor.

Eğitim kurumlarını fiziksel ve donanımsal açıdan nasıl buluyorsunuz?

Tüm bunların yanı sıra, okulların altyapı ve fiziki donanım eksiklikleri kronikleşmiş durumda. Pek çok okulda yeterli sınıf, laboratuvar, kütüphane ve spor salonu bulunmuyor. İkili eğitim uygulaması hâlâ sürüyor; çocuklar sabahın köründen akşamın karanlığına kadar sağlıksız koşullarda eğitim görmek zorunda kalıyor. Yardımcı personel istihdamında yaşanan eksiklikler – temizlik, güvenlik, sağlık ve teknik hizmetlerdeki yetersizlikler – eğitim ortamını hem güvensiz hem de niteliksiz hale getiriyor.

ERÇEK ÇÖZÜM, KÖKLÜ BİR DEMOKRATİK DÖNÜŞÜMLE MÜMKÜNDÜR

Sıraladığnız bu kronik sorunlara yönelik sendika olarak, çözümleriniz nelerdir?

Eğitim Sen olarak çözüm yaklaşımımızın merkezinde kamusal, bilimsel, laik, cinsiyet eşitlikçi ve anadilinde eğitim anlayışı yer almaktadır. Çünkü eğitimde yaşanan sorunlar yalnızca pedagojik değil; aynı zamanda siyasal ve sınıfsal temellidir. Dolayısıyla gerçek çözüm, köklü bir demokratik dönüşümle mümkündür.

Her şeyden önce kamusal eğitim bütçesi ciddi biçimde artırılmalıdır. Türkiye’de eğitime ayrılan pay OECD ortalamasının çok altındadır. Biz diyoruz ki: Kaynaklar özel okullara teşvik olarak değil, doğrudan devlet okullarına aktarılmalıdır. Her öğrenciye ücretsiz ders kitapları, kırtasiye, ulaşım ve sağlıklı beslenme imkânı sağlanmalıdır. Çocukların açlıkla değil, nitelikli ve eşit eğitim hakkıyla buluşması en temel görevdir.

Laik ve demokratik bir müfredat yeniden inşa edilmelidir. Tek din, tek mezhep........

© Perspektif