“12 Gün Savaşı”nın Jeopolitik, Diplomatik, Askerî ve Toplumsal Etkisi – II |
Ortadoğu araştırmacısı ve İran uzmanı Süleyman Arslantaş, Ortadoğu uzmanı Haydar Oruç ile İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) araştırmacısı Oral Toğa, İsrail-İran savaşını Perspektif için değerlendirdi.
NAMAN BAKAÇ 2 Temmuz 2025Mülakat: Naman Bakaç
Perspektif’in geçtiğimiz günlerde birinci bölümü yayımlanan İsrail-İran arasındaki “12 Gün Savaşı”nın jeopolitik, diplomatik, askerî ve toplumsal etkisini analiz eden soruşturma dosyasının ikinci bölümüne; Ortadoğu araştırmacısı ve İran uzmanı Süleyman Arslantaş, Ortadoğu uzmanı Haydar Oruç ile İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) araştırmacısı Oral Toğa görüşleriyle katkıda bulundu.
Süleyman Arslantaş - Ortadoğu Uzmanı
NETANYAHU’NUN, SİYASİ ÖMRÜNÜ UZATMAK İÇİN BİR SAVAŞA İHTİYACI VARDI
İsrail-İran savaşına dâhil olmasıyla Amerika’nın Ortadoğu’daki asıl hesabının ne olduğunu düşünüyorsunuz? Zira ABD, vergi tarifeleri vs. ile Çin’i dış politikasının merkezine oturtmuştu. ABD’nin savaşa dâhil olması ne anlama geliyor?
Amerikan başkanı seçildiği tarihten itibaren bakıldığında, öncelikle Trump’ın başkanlık seçimlerini küreselcilere karşı kazandığı unutulmamalı. İsrail’in arkasındaki en büyük güç odağının da küreselciler olduğu bilinmektedir. Netanyahu’nun, kendi siyasi ömrünü uzatmak için bir savaşa ihtiyacı vardı. Bu savaş Hamas-İsrail çatışmasıyla belli bir noktaya geldi. Fakat aradan geçen bunca zamana rağmen Netanyahu Hamas’a karşı bir zafer kazanamadı. 60-70 bin masum insanı katletti, yıktı, yaktı. Ama Hamas’a karşı bir zafer kazandığını söyleyemeyiz. Zira Hamas’ın elindeki rehinleri bile kurtaramadı. Dolayısıyla bu, Netanyahu hükümetinin hezimeti olarak tarihe geçti. Bu hezimeti bir şekilde telafi etmek ve kendi siyasi geleceğini uzatmak için bir bakıma İran’a karşı bir hareket başlatması gerekiyordu. 12 günlük savaşta olan hadise ise şu; 1948’de kurulan İsrail, 48 savaşı da dâhil olmak üzere girdiği hiçbir savaşta böylesine bir saldırı, hele hele yerleşim yerlerine saldırı görmemişti. Ayrıca diplomatik ve psikolojik olarak da köşeye sıkıştı.
Artı, İsrail’in bu saldırılarının Amerika’ya ciddi bir maliyeti söz konusu oldu. Çünkü İsrail topraklarından İran’a mesafe 3.200 km’dir. Ama İsrail uçaklarının menzili 2.200 km. Dolayısıyla bu, havada yakıt ikmaline gerektirir. İsrail 200 uçak kaldırdık dedi. Bu 200 uçak için nereden bakarsanız 14-15 tane petrol tankerine ihtiyaçları var. Yani havada tanker uçakları gerekli. Bu da olmadığına göre, ortaya koyduklarının önemli bir kısmı gerçek dışı. Tıpkı, Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani ve Hamaney’in danışmanı Hüseyin Şemhani’nin öldürülmediğinin sonradan ortaya çıkması gibi.
Bilindiği gibi Çin, petrol ihtiyacının yüzde 55’ini başta İran olmak üzere Körfez emirliklerinden almaktadır. Trump’ın temel arzularından bir tanesi, Hürmüz Boğazı’nın İranlılar tarafından kapatılması. Zira bu, Çin ile Amerika arasındaki rekabetin, Amerika’nın lehine dönüşümü beraberinde getirecektir. O nedenle hem İran’ı sıkıştırmak hem de Netanyahu’nun sıkışmışlığını kısmen gidermek veya Amerika’daki Yahudi lobilerinin baskısını azaltmak için Trump nükleer tesislere yönelik bir harekât başlattı. Fakat bu hareket öncesinde gözden uzak tutulmaması gereken bir husus var.
Bir süre önce Pakistan askerî hiyerarşisinde üst komutanlarından biri, Genelkurmay Başkanı ve Pakistan İstihbarat Başkanı Trump’la yemek yedi. Bu yemekte ne konuşuldu tam olarak bilmiyoruz ama öncesinde İsrail’in, İran’ın uranyum tesislerini bombalaması halinde Pakistan’ın aynı şekilde karşılık vereceğini söyledi. Belki söyleyeceğimi bir komplo olarak değerlendirebilirsiniz ama ABD’nin nükleer tesislere yönelik saldırısını ben biraz yapay bir saldırı olarak görüyorum. Çünkü atılan bombaların hedefi 61 metre iken Fordo tesisi yerin neredeyse 80 metre altında. Atılan bombaların tesise ulaşması mümkün değil. Zaten Netanyahu bunun farkında olmalı ki yeniden İran’ın tesislerine saldırdı.
İRAN’DA BİR REJİM DEĞİŞİKLİĞİNİ BEKLEMİYORUM FAKAT REJİMİN REVİZE EDİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM
Netanyahu ve ABD’de bir kliğin hedeflediği İran’da rejim değişikliği meselesinin aslı astarı var mıdır? İran halkı olası bir rejim değişikliğinde nasıl bir tutum sergiler? Müesses nizama dönük rahatsızlıklar üzerinden halk ayaklanır mı yoksa bir kenetlenme, birlik-beraberlik tutumu mu sergiler İranlılar?
Ben İran’da kesinlikle bir rejim değişikliğini beklemiyorum. Fakat İran’daki rejimin revize edileceğini düşünüyorum. 46 yıllık devrim sonrası İran’ın siyasi yapısına baktığım zaman Rafsancani, Muhammed Hatemi ve Mir Hüseyin Musevi zamanında İran halkı görece bir rahatlığa kavuşmuştu. Yani karınları doyuyordu, fakat sonraki dönemlerde bu yeterince karşılanamadı. O nedenle şu an Devrim Muhafızları’nın egemenliğinde bulunan ekonomi, siyaset, bürokrasi gibi alanların bir şekilde Devrim Muhafızları’nın kontrolünden çıkartılarak yeniden siyasi iradenin emrine verilmesi gibi bir yola doğru İran’in gideceğini düşünüyorum. Zira başka çıkış yolları yok. Ancak bu şekliyle İran’ın bir geleceği olabilir. Gerçek o ki dışarıdan bir müdahale olduğu zaman sosyalisti, sosyal demokratı, İslamcısı, milliyetçisi, İslamcı olmayanı, yani İran halkının çoğu birlik-beraberlik içinde olur. O nedenle ben İran’da bir rejim değişikliği değil revizyon olacağını düşünüyorum.
ABD’NİN İRAN’A SALDIRACAĞINDAN TÜRKİYE’NİN HABERİ VARDI
ABD’nin savaşa dâhil olmasıyla birlikte Türkiye’nin ABD’yi kınamayıp, endişe duyduğunu deklare etmesiyle pasifist bir tutum sergilediği yazıldı-çizildi. İsrail’e ve Netanyahu’ya karşı yüksek perdeden sergilenen tutum, ABD’ye karşı gösterilmedi, cılız kaldı. Türkiye’nin ABD’nin savaşa dâhil olmasıyla sergilediği pozisyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, yapılacak saldırıdan haberdar olan bir ülkeydi. Nükleer tesislere yönelik operasyonun, Pakistan, İran ve Amerikan yönetiminin birlikte oluşturduğu bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda da Pakistan’ın Türkiye’yi bilgilendirmemesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Olayın farkında olan Türkiye’nin anormal tepki vermesi beklenemez. Ben Türkiye’nin duruşunun tabii olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin pozisyonunun arka planında, aslında kendisinin daha önceden bilgilendirilmiş olması yatıyor.
Haydar Oruç - Ortadoğu Uzmanı
İSRAİL, ŞAH DÖNEMİNDE İRAN’IN NÜKLEER ENERJİ ÇALIŞMALARINI DESTEKLEMİŞTİR
İsrail’in 13 Haziran’da İran’a yönelik olarak başlattığı savaşın arka planında hangi dinamiklerin olduğunu düşünüyorsunuz?
İsrail’in İran’a saldırmak ve İran’ın sahip olduğu iddia edilen nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak istemesi yeni bir durum değildir. Bilindiği üzere İran’ın nükleer enerji veya nükleer silaha yönelik çalışmaları Şah döneminde başlamıştı. Hatta o dönem İsrail de İran’ın nükleer enerjiye erişmesine yönelik çalışmaları desteklemiştir. Çünkü İsrail ile İran’ın 1979’daki İslam Devrimi’nden önce neredeyse müttefiklik seviyesinde yakın ilişkileri olduğu, ancak 1979’dan sonra İran’ın ABD ve İsrail’i büyük ve küçük şeytan olarak tanımlayarak ilişkilerini kestiği bilinmektedir.
İran’ın İsrail ve ABD ekseninden uzaklaşması ve İsrail’e........