menu_open
Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Teopolitikadan Jeopolitikaya Yeni Ortadoğu

11 1
08.10.2024
JEOPOLİTİK

7 Ekim saldırılarından sonra başlayan süreç bize göstermiştir ki İsrail birtakım dinî referansları da kullanarak hem teolojik hem jeopolitik yaklaşımla Ortadoğu’yu yeniden dönüştürme arayışındadır. Tüm bu süreç yaşanırken en büyük darbe uluslararası hukuka, kurallara dayalı uluslararası düzene, BM sistemine ve BM teşkilatına vurulmuş olacaktır.

  • BARIŞ ADIBELLİ
  • 8 Ekim 2024

Bugün İsrail’in Gazze ve Lübnan’da yaptıklarının başlangıcı her ne kadar 7 Ekim 2023 olarak görülse de esasen süreç, 22 Eylül 2023’te İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsüne elinde yeni Ortadoğu adını verdiği bir haritayla çıkmasıyla başladı. Netanyahu, o gün aslında kendisinin ve İsrail’in niyetini açıkça ortaya koymuştu. Öyle ki, 7 Ekim saldırılarını ardından Netanyahu, Hamas’ın Aksa Tufanı eylemine verecekleri yanıtın Ortadoğu’yu değiştireceğini söylemişti. Daha saldırıların ilk gününde Netanyahu, 7 Ekim saldırılarının İsrail’in 11 Eylül’ü olduğunu söyleyerek bir bakıma Amerikan kamuoyundan ve Amerikan yönetiminden bir sempati arayışına da girmişti. Netanyahu, saldırıların faturasını hemen İran’a kesti. Hamas’ın saldırılarının İran’da planlandığını, bu saldırıların arkasında İran’ın olduğunu ileri sürdü; hatta o günlerde The Wall Street Journal gazetesi Hamas militanlarının İran’da paramotor ve öteki askerî konularda altı aylık bir eğitim aldığını yazdı. Tüm bu iddialara karşın Biden yönetimi İran’ın bu saldırıların arkasında olduğuna yönelik herhangi bir istihbaratın olmadığını birçok defa dile getirdi ve İran’a olası bir saldırıyı engelledi.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken saldırılardan sonra vakit kaybetmeden İsrail’e geldi. Orada bir Dışişleri Bakanı olarak değil bir Yahudi olarak bulunduğunu söylemesine rağmen Biden yönetimi Netanyahu yönetiminden hiçbir zaman hazzetmedi. Aslında Netanyahu ile Biden yönetimi arasındaki gerginlik Obama döneminden beri vardı. Netanyahu, yıllarca İran’ın İsrail’in bir numaralı düşmanı olduğunu ve İran’ın olası bir nükleer güce kavuşmasının İsrail’in geleceği açısından; hatta bekası açısından tehlikeli olduğunu, bu nedenle İran’a müdahale edilmesi gerektiğini sürekli gündeme getiren bir liderdi. Hemen her fırsatta (bu bazen BM kürsüsü bazen de Beyaz Saray oluyordu) ama her fırsatta Netanyahu, İran’ın nükleer güce ulaşmasının engellenmesini ABD’den talep ediyordu. Muhtemelen Netanyahu, ABD’den bir yeşil ışık yakmasını isteyerek, İsrail Hava Kuvvetlerinin İran’daki bu nükleer tesislere, nükleer altyapıya saldırı düzenlemesine izin vermesini istiyordu. Ancak ABD’den istediği bu izin hiçbir zaman gelmedi; hatta 7 Ekim’den sonra da gelmedi. ABD’den İran konusunda istediği izni alamayan Netanyahu tüm öfkesini ve öcünü Gazze’deki masum sivillerden çıkarmaya yöneldi.

7 Ekim’de Hamas’ın Aksa Tufanı adını verdiği eyleme karşı İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonu misillemenin ötesine geçerek bir katliama, soykırıma dönüştü. İsrail Hamas’la mücadele ediyor gibi görünse de esas plan Gazze’nin insansızlaştırılması ve buradaki Filistinlilerin Gazze’den çıkarılması üzerine kuruluydu. Zira sivil bir nüfus yaşamıyorsa Hamas’ın da burada var olması mümkün değildi. Bu doğrultuda, İsrail yoğun hava harekâtıyla Gazze’deki tüm sivil yerleşim birimlerini yerle bir etti ve Gazze’yi bir moloz yığınına dönüştürerek sivil nüfusun yaşamasına imkân bırakmadı. Çünkü İsrail, Hamas’ın en büyük lojistik desteği ya da yaşam kaynağının bizzat Gazze halkı olduğunu biliyordu. Halkın olmadığı yerde bir direniş örgütünün bulunamayacağı savından yola çıkarak halkı kuzeyden güneye doğru sürdü ve bu noktada halk Refah’ta sıkışıp kaldı. İsrail ve ABD’nin buradaki amacı halkın Mısır topraklarına geçerek, Sina Çölü’nde kurulacak devasa bir çadır kentte yaşamaya ikna edilmeleriydi. Bu proje yine The Wall Street Journal gazetesi tarafından kamuoyuna duyuruldu. Yaklaşık 25 bin çadırdan oluşan bir çadır kentin Gazzeliler için kurulacağı söyleniyordu; ancak Mısır hükümeti buna karşı çıktı. Mısır hükümetini ikna etmek için borçlarının silinmesinin de dahil olduğu birçok cazip teklifte bulunuldu.

7 Ekim saldırılarının ardından Gazze’de yaşananların tüm dünyaya gösterdiği en vahim tablo maalesef uluslararası güvenlik, barış ve istikrarı korumakla yükümlü BM teşkilatı ile BM sisteminin hiçbir işe yaramaması oldu. Esas ibretlik durum ise 1945 sonrası yeniden bir büyük dünya savaşının çıkmasının engellenmesi adına ABD’nin öncülüğünde kurulan BM teşkilatının ve sisteminin, bizzat kendi kurucusu ve mimarı olan ABD tarafından İsrail uğruna çiğnenmesiydi. Defalarca toplanan BM Güvenlik Konseyi ve ABD’nin veto silahından dolayı bu karar alamadı. Öte taraftan toplanan BM Genel Kurulu birtakım kararlar alsa da bağlayıcılığı olmadığı için İsrail üzerinde etkisi olmadı. Sonradan alınan, ABD’nin de destek verdiği 2735 sayılı Güvenlik Konseyi kararı İsrail’e ateşkes yapması konusunda çağrıda bulunsa da İsrail bu karara da uymadı. Bugün gelinen noktada İsrail, BM Genel Sekreteri António Guterres’i persona non grata, yani istenmeyen kişi ilan ederek İsrail’e girişini yasakladı. Tarihinde hiçbir zaman BM teşkilatı bu şekilde aşağılanmamıştı. Ne Soğuk Savaş döneminde ne Kore Savaşı’nda ne de daha sonraki yıllarda BM teşkilatı böyle bir muameleye maruz kalmıştı.

Tarih tekerrürden ibarettir denir, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir daha dünya savaşı olmasın diye Milletler Cemiyeti adı verilen bir teşkilat kuruldu. Her ne kadar ABD’nin bir projesi olsa da ABD, Milletler Cemiyeti’ne üye olmadı. Böylelikle Milletler Cemiyeti de başta Japonya-Mançuko mevzusu olmak üzere çeşitli meselelerde etkili olamadı, giderek de gücünü kaybetti. Maalesef Milletler Cemiyeti’nin kendi üyeleri örgütün kan kaybetmesine seyirci kaldı ve bu durum İkinci Dünya Savaşı’nı getirdi. Bugün de BM sistemi aynı tehlike ile karşı karşıya ve çok hızlı bir şekilde kan kaybetmektedir. Yine ABD’nin BM teşkilatını sadece ve sadece kendi çıkarları ve değerleri doğrultusunda hareket etmeye zorlaması, BM teşkilatının küresel anlamda hızlı bir şekilde tesirini........

© Perspektif


Get it on Google Play