Kurumsal muhalefetteki çözülmenin asli sebebi 2019’u yanlış okumakta saklı. 2019’da iktidar, özensizliği yüzünden kaybetti. Şimdi ise kurumsal düzeyde göz ardı edilmek istense de toplumsal kesimde muhalefetin 14-28 Mayıs yılgınlığı var. Muhalefet açısından 2019’u yanlış okumak, başarıyı taşıyamamak 2023’ü yarattı, 2024’teki yenilgiye de yol açacaktır.
ADEM YILMAZ 27 Mart 2024Mayıs 2023 seçimlerinin ikinci turunda Kılıçdaroğlu ve Erdoğan arasındaki fark, Ankara özelinde 100 binden azdı. İstanbul’da ise 400 bin civarı bir oy farkından söz edebiliriz.
Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’nun “Bize taşra kaybettirdi” argümanının arka planında bu veriler yatıyor.
“Kaybettiren taşra” algısını bir kenara bırakırsak, yedi Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı ile birlikte yürütülen seçim yarışının kazanılacağından o denli emin olunmuştu ki Millet İttifakı’nın ikinci tur ihtimaline dair hiçbir hazırlığı olmadığı gibi bir algıya kapılmamız kaçınılmaz hale gelmişti.
Seçimin, Millet İttifakı adayını silecek denli bir tür Erdoğan referandumuna dönüştürülmesi, eşzamanlı olarak Zafer Partisi ile gerçekleştirilmiş “gizli” protokol iddiaları bu durumun göstergelerinden…
Elbette ikinci tur sürecinin bu denli silik bir ritimde gerçekleşmesinde ilk turda yaşanan “beklenmedik” yenilginin payı da büyük…
Bana kalırsa 31 Mart yerel seçimlerinde tersine bir manzarayla karşı karşıyayız. Nitekim kurumsal muhalefet açısından çözülme, bütün günahların Kılıçdaroğlu’na atılmasıyla, sadece ertelenmiş durumda…
Hiçbir “yüceltme” girişimi ya da arkadakini öne getirmekten başka anlam taşımayan değişim bu çözülmeyi durduramayacak. Aynı şekilde “demokrasi adına…” girişilen mecburiyet söylemleri ve analizleri de bu çözülmeye ilaç olmayacak.
Gelelim bu ertelenmiş ve 1 Nisan sabahı bizleri bekleyen çözülmenin arka planına…
14-28 Mayıs Öncesi: Siyasal Tuhaflık Olarak Altılı Masa
Gerçi seçim öncesi yaratılan psikoloji düşünüldüğünde bunlar pek şaşırtıcı olmasa gerek. “Bu kez kazanıyoruz” ve “ölüm kalım seçimi” söyleminde simgeleşebilecek bu psikoloji, kurumsal muhalefet açısından yapısal pek çok sorunun üzerini örtme işlevi gördü.
Altılı Masa denen yapıyı oluşturan siyasi partiler konusu da, o fazlasıyla teknik, dolayısıyla da kitlelere seslenmek yerine kendi kendinin reklamıyla meşgul metinleri gibi, politik bir dengesizlikten mustaripti.
Bir yanda 2019 yerel seçimlerinde başarı sağlamış CHP ve İYİ Parti, diğer yanda iktidar çevresinden uzaklaş(tırıl)mış olmanın “şanını taşıyan” ve bu sebeple kendini ispatlama çabasına bile girmemiş DEVA ve Gelecek partileri bu dengesizliğin somut örnekleri biridir.
Kitlesel karşılığı soru, hatta ünlem işareti olan siyasi partileri, toplumsal uzlaşı görüntüsü vermek adına içerecek bir yapı ne kadar anlamlıydı? Hadi bu soruyu diğer pek çok şey gibi göz ardı edelim.
“Aday değil, Masa kazanacak” diyerek Türkiye’nin siyasal kültürünü ihmal eden, aynı şekilde 20 yıllık Erdoğan isminin toplumsal karşılığını düşünmeden, yani sosyolojik ve psikolojik hiçbir kaygı taşımadan oluşturulan stratejilere ne demeli?
2023 Türkiye’sini, 2002’deymiş gibi kurgulayan bu fantezilere kapılan siyasal akla/aktörlere ne demeli?
Altılı Masa deneyiminin uzak durulması gereken bir siyasi tuhaflık olması, seçimi kaybetmesiyle ilgili bir nitelik........