1929 BUNALIMININ OLUŞUMU VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI
Birinci Dünya Savaşından sonra, dünya iktisadi konjonktüründe olumlu gelişmeler olmuş, 1928 yılına kadar üretin ve sürüm hızla artmıştır. Ancak, 1928-29’da doyum halinin ilk belirtileri başlamıştı. Yiyecek ve hammadde fiyatları düşüşler gösterirken, stoklar artmıştı, yine aynı süreç içinde :
İşsiz sayısı Amerika’da 13 milyonu, Almanya’da 6 milyonu, İngiltere’de 2,6 milyonu ve İtalya’da 1 milyonu bulmuştu. Sanayi ülkelerinde ekmeklerini kaybedenlerin sayısı 40 milyonu bulmuştu.
1929 ‘da 100 olan sanayi istihdam endeksi 1932’ye kadar Amerika’da 53,8 Almanya’da 53,3 Fransa’da 71,6 İngiltere’de 83,5 ve İtalya’da 66,9’a kadar inmiştir.
Toptan fiyatları, kartelleşme hareketinin sonucu olarak, istihdamdaki daralış oranına kıyasla daha az düşmüştür. Dünya ticareti % 60 daralmıştır.
Toptan fiyat endeksi 100 üzerinden ABD’de 68’e, İngiltere’de 67’ye, Almanya’da 70’e, Fransa’da 68’e inmiştir.
Menkul kıymetlerdeki düşüş dörtte üçü bulmuştur.
Birçok sağlam sayılan işletme iflası birbirini izlemiştir.
1929 bunalımı o dönemin tek planlanmış ekonomisi olan SSCB dışında tüm dünyaya yayılmış, gelişmiş kapitalist dünyayı olduğu kadar azgelişmiş ülkeleri de etkisi altına almıştır. Çesitli ülkelerde uygulamaya konulan, ekonomiyi canlandırmaya yönelik yeni iktisat siyasetlerine ( ABD’de New Deal, Almanya’da Nazilerin silahlanma ve öteki kamu harcamaları yoluyla ekonomiyi canlandırma siyaseti, Fransa’da Halk Cephesinin aldığı önlemler… vb ) rağmen bu derin bunalım II. Dünya Savaşina kadar sürmüştür.
Dünya ekonomisi farklı bloklara bölünmüştür. ( İngiliz Commonwealth’i, Fransa cevresindeki “altın blok”, ABD – Japonya’nın Pasifikde silah zoruna dayanarak oluşturduğu nüfuz bölgesi …vb). Aynı zamanda şiddetli iç ve dış siyasal / askeri mücadeleler ( Nazizm, Fransa’da Halk Cephesi’ne giden olaylar zinciri, İspanya’da iç savaş ve devrimci duruş, bütün bunların doruğu olarak II. Dünya Savaşi ) döneme damgasını vurmuştur.
Batı dünyasının ülkeleri bu buhranın etkilerine nasıl karşı koyacaklardı[1]
Bu dönemin iktisat bilimi, dünya ekonomisinin daha önceki kontrol biçimi veya kuramsal yapısına göre gelişmiş politika önerisine dayanıyordu. Oysa dünyanın yeni kuramsal yapısı yeni politika önerilerini gerektiriyordu. Bu yeni öneriler buhran içinde biraz deneme yanılma yolu ile gelişti. İktisat biliminde dönemin yaygın düşüncesi, buhranın önlenmesi için piyasa mekanizmasının gerek ulusal düzeyde gerek uluslararası düzeyde kendiliğinden çalısmasını ve uyum yapmasını engelleyen bütün kurumsal engellerin kaldırılması gerektiğini savunmasıdır. Örnegin ulusal düzeyde fiyatların düşmesi halinde ücretler de düşmelidir. İşgücü piyasasında ücretlerde düşmelidir. İşgücü piyasasında ücretlerin düşmesini engelleyen kurumlar bulunmamalıdır. Uluslararası düzeyde, her ulus kendi üretimini diğer ülkelerin rekabetine karşı koruyucu tedbirler almamalıdır.
Buhranın ilk yıllarında alınan tedbirler hep bu yerleşmiş inançlar doğrultusunda oldu. Buhranın bütün şiddeti ile hissedildiği 1930 Şubat’ında “Uyumlu Ekonomik Eylem Görüşünde Olan Ön Konferans”, 1927 yılında gümrük duvarlarını indirmek amacı ile toplanan Dünya Ekonomik Konferansının başarılı olmayan çabalarını etkinliğe kavuşturmak için toplandı. Gümrük duvarlarını yükseltmek isteğindeki ülkeler konferansa katılmadı. Katılan 27 ülkeden ise yalnız on biri 1931 Nisan’ından önce gümrüklerini yükselmeye gitmeyeceklerini belirten bir anlaşmayı imzaladılar.
Dünya var olan politik denge içinde ulusalcı karar verme biçimi hakim oluyordu. Fransa ve İtalya 1929’da Avustralya, İspanya, Kanada, ABD 1930’da gümrük duvarlarını yükselttiler. ABD 1930 Mart’ında Smoot – Hawley Kanununu yürürlüğe koyarak buhrana karşı içe dönük bir politika uygulama isteğinde olduğunu belirtiyordu.
1930’larda gümrük duvarlarının hızla yükselişi dünya ticaret hacminin hızla düşmesine neden oluyordu. Bu politikanın yanında her ülkede buhrana karşı bir çözüm olarak bütçe denkliğine önem verilmesi dolayısı ile doğan deflasyonist[2] baskılarda işsizliğin artmasını hızlandırıyordu.
Uygulamanın tüm sonuçları bu dönemdeki iktisat biliminin inançlarına uygun politikaların yetersiz kaldığını açıkca ortaya koyuyordu. Bu sonuçlar ülkedeki geleneksel kuramsal dışında daha radikal önlemler aramayı gerektirdi.
1930 Ocak ayında İngiltere’deki İşçi Partisi hükümetin Keynes’in başkanlığında kurduğu komisyonda, İngiltere’nin ülke içinde yatırımları hızlandırması, ihracata prim vermesi, ithalatın kontrolü ve gümrüklerin yükseltilmesi öneriliyordu.
İngiltere 1930’da yürürlüğe koyduğu “konut kanunu” ile sefalet mahallelerinin temizlenmesini teşvik ediyordu. Bu yolla 1931 ile 1933 yılları arasında ülkedeki inşaat faaliyetlerini % 70 artırdı. 21 Eylül 1931’de İngiltere Paranın altın ile eşitliğini kaldırdı. Paranın değerini % 30 düşürerek İngiliz parası üzerinde dolar ve franka göre yüksek değerlendirilmiş olmasından doğan baskıyı yok etti. Böylece ihracatını artırıcı ve ithalatını azartıcı yönde tedbirler almış oldu. 1932 Şubat’ında İngiltere deflasyonist para politikasını bırakarak, ucuz para politikası uyguladı.
Hoover’in başkanlığında 1932’ye gelen ABD, buhrandan kurtulamamıştı. 1932’deki seçim kampanyasının temel konusu buhrana nasıl çare bulacağı yönünde oldu. Seçin sonunda Roosevelt başkanlığı kazanarak ünlü “New Deal” politikasını uyguladı. Yeniden İnşaa Finansmanı Kurumu ( Reconstruction Finance Corporation) yolu ile bankalara ve sanayiye açılan büyük krediler ve ipotek edilen ev ve çiftlikleri yeniden finanse etmek için ayrılan milyar dolarlar, ABD hükümetini dünyanın en büyük borç veren kurumu haline getirdi.
Dünya bunalımı etkisini hissettirdiği zaman Almanya’da da ileri sürülen çözüm önerileri ABD’de ileri sürülen önerilerin benzeridir.
İtalya’da faşizm 1921 krizinde yararlanarak iktidara el koymuştu. 1933’te Hitler’in iktidara el koymasına paralel olarak, Avrupa’nın demokrasi geleneği çok güçlü olmayan bütün ülkelerinde diktatörlükler ve faşist rejimlerin kurulmasına yol açtı. Avusturya ( 1933 ), Macaristan ( 1931 ), Yugoslavya ( 1932 ), Bulgaristan ( 1934 ), Litvanya ( 1933 ),........