Hep Meşgul Ama Hep Eksik: Biz Neyi Kaçırıyoruz?

Masada bir fincan kahve vardı; içilmedi. Çünkü kahve, önce paylaşılmalıydı. Balkon manzarası arkasına alındı, fincan en güzel açıyla yerleştirildi, fotoğraf defalarca çekildi. Kahve soğudu, paylaşım yapıldı. Oysa soğuyan yalnızca kahve değildi.

Bu küçük sahne aslında çağımızın özeti. Gösterilecek çok şeyimiz var, ama gerçekten yaşayacak çok az şeyimiz kaldı. Hepimiz bir şeylerin peşinden koşuyoruz; takvimlerimiz dolu, listelerimiz uzun, bildirimlerimiz bitmiyor. Fakat tüm bu telaşın içinde içimizde açıklayamadığımız bir boşluk dolaşıyor. Hep meşgulüz; ama hep eksik.

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı bu topraklarda; bir yudum paylaşılan sıcaklık, ömür boyu saklanan bir vefa demekti. Ama şimdi soğuyan kahveler, soğuyan gönüllerle içildi; fincanlar kırıldı, hatırlar unutuldu. Hatırın yerini beğeniler, sohbetin yerini ekranların soğuk ışığı aldı. Bir zamanlar bir fincan kahveyle kurulan gönül köprüleri, bugün dijital boşlukta sessizce yıkıldı.

Çocuğumuz bir şey anlatırken “bir dakika” diyerek telefona gömülüyoruz. O dakika geri gelmiyor; çünkü kaçırdığımız şey bir sözcük değil, bir an. Yaşlılarımız konuşurken kulaklarımız başka yerde oluyor. Dostlarımızın sessiz çığlıklarını işitmiyoruz. Böylece bağlarımız kopuyor, anlamımız eksiliyor.

Kaybolan şey yalnızca zaman değil, aynı zamanda hayallerimiz, umutlarımız ve içsel dünyamızdır. Artık hayaller kurmuyoruz; geleceğe dair tasarımlarımızın yerini günü kurtarma telaşı alıyor. Vizyonsuzluk bile masum kalıyor; çünkü vizyonsuzluk sadece yönsüzlüktür, ama biz çoktan hayal bile kuramayacak bir noktaya sürüklenmiş durumdayız. Ya geçmişin yükleriyle ya da geleceğin kaygılarıyla oyalanırken, tam yanı başımızdaki küçük mutlulukların içinden geçip gidiyoruz. Kahvenin kokusu burnumuza ulaşıyor ama tadına varamıyoruz; balkonda oturuyoruz ama gökyüzüne bakmıyoruz; sevdiklerimiz yanımızda ama onlara dokunmuyoruz.

Oysaki çocukken, hayallerimiz rengârenk bir sandık gibiydi; içine koyduğumuz her dilek ışıldar, her oyun sonsuz bir evren yaratırdı. Bugün ise aynı sandığı açıyoruz ve içinden yalnızca telaş, kaygı ve yorgunluk çıkıyor. Geleceğe uzanan o sınırsız imgelem gücünü,........

© Ortadoğu