Kuralsız, Bohem ve Lanetli Ressam, Amedeo Modigliani...

Çoğumuzun ismini dahi duymadığı, kaotik yaşamıyla, fütursuz bağımlılıklarıyla, ebedi aşkıyla ve bohem hayatıyla tanınan bir sanatçı. Hayatının pek çok dinamiğine sebep olacak Picasso’nun entrikalarıyla anılan Modigliani, tarihin satır aralarında kalmış bir isim olmuştur.. Cemal Süreya’nın dizelerine konu olmuş, hayatı sinemaya uyarlanmış ve Nietzsche hayranı bir karakterdir. Özellikle Picasso’nun burjuvalara olan yakınlığından ve kibirli davranışlarından dolayı onunla çatışan bir ruha sahipti. Modigliani'nin hayatındaki en büyük sanatsal mücadele, düşmanlık boyutuna varan Picasso’ya karşı verdiği savaştı.

Modigliani’nin adeta ruhu, hayat arkadaşı Jeanne’nin, Modigliani’nin Cenazesinden sonra Picasso’nun yanına gittiğinde dudaklarından dökülen son sözleri…

“Ne hissediyorum biliyor musun Picasso? Hiçbir şey hissetmiyorum aslında. Karnımda bir çocuk var. Başka bir kalp atışı… Başka arzulayan bir ruh….

Ve ben bomboşum, bir bardak gibi.

Eve gideceksin Pablo. Dopdolu ve zengin bir yaşam süreceksin. Fakat tanrıya yemin ediyorum zamanı geldiğinde, ölüm döşeğine yattığında Modigliani ismi dudaklarından düşmeyecek. Bu geceden sonra resim yapamayacaksın”…

Gerçek olan şu ki,, picasso son nefesinde MODİGLİANİ’nin ismini sayıklar…!

İtalya’da Livorno’da 1884 yılında dünyaya gelmiş Amedeo Modigliani, entelektüel bir Musevi ailenin dördüncü çocuğu, babasının iflasıyla daha anne karnındayken yaşam mücadelesi başlar.

Kendisine küçük yaşlarda tüberküloz teşhisi konur. İflas eden ailesi, okul masraflarını karşılayamayacağından okulu bırakır.

Entellektüel bir birikime sahip olan annesi onun resim sanatına yönelmesini sağlar. Modigliani, 1901 senesinde Floransa Güzel Sanatlar Akademi’sine, 1903 senesinde de Venedik’te bulunan Güzel Sanatlar Akademisinde okumaya başlar. Hayatına sebep olan haşhaş ve uyuşturucuyla Venedik’te tanışır.

1906’da Paris’e yerleşen Modigliani hayatına yeni bir yön vermiş olur.

Paris, Modigliani için yaşamının en karanlık ve en zirve de olduğu yer olur aslında. Herşeyi bu şehirde deneyimler. Komşusu, onun en büyük düşmanı picasso olacaktır çünkü..

Paris’in bohem yaşam tarzına hızlı giriş yapar ve bu hayata çok çabuk adapte olur. Yoksulluğunu, şık İtalyan giyiminin arkasına saklar ve öyle bir yaşam benimser ki şehrin en karanlık köşelerinde uyuşturucu partileri vermeye başlar.

Kavgaları, aşkları ve dik kafalılığı yüzünden sefil bir yaşamın pençesine düşer.

Öyle bir yaşam ki, tablolarını alkol karşılığında satar, dağıtır...

Tablolarını ise yakın arkadaşı olan Paul Alexandre alır.onun verdiği borç paralarla yaşamaya tutunsada; Picasso........

© Önce Vatan