Ülkemizi KOBİ cenneti olarak tanımlarız. Çünkü işletmelerimizin ,8’i KOBİ’dir. KOBİ’lerimiz istihdamında w’sini sağlarlar. Ülkemizde, KOBİ deyip geçilemez yani, önemli bir yere sahiptirler. Ülkenin temel direkleri durumundadırlar.
Fakat diğer taraftan, bu hafta Zafer Partisi ekonomi programını sunan Bartu Soral hocamızın da dediği gibi “KOBİ’ler takadır, okyanusu onunla geçemeyiz. Küresel rekabet için gemilere ihtiyaç vardır”. Kesinlikle okyanustan rahatça geçebilmek için dev gemilere ihtiyacımız var.
Bizdeki temel sorunda tamda burada başlıyor! “Takalar hep taka kalıyor.” Hiç büyümüyorlar. Halbuki KOBİ’ler büyüyebilme yetileri ile donanmıştır. Onlar faaliyetlerini attıracak, rekabet avantajı yakalayacak AR-GE, iç iletişim, İK, kalite, satış, satın alma vs. organizasyonu sağlayan süreçler zinciri ile donanabilme yetilerine sahiptirler. Ürün geliştirebilen, rekabet edebilen yapılardır. Ve doğru kırılımlarla büyüyebilirler. Ama gel gelelim bizde büyüyemiyorlar. Çünkü hem KOBİ kurucusunun hem de onu denetlemesi beklenen kamu kuruluşlarının buna dair uygulaması, planlaması, yapılanması ne yazık ki yok. Bugün bizde KOBİ’ler, genel olarak ilk fikri geliştiren kurucularının inisiyatifine terk edilmiş durumda. Türk Ticaret Kanunun da bununla ilgili kanunlar var. Ama onunda yaptırımı yok. Böyle olunca da ölümsüz olması beklenen, ili için ilim, bilim geliştiren, ilini, milini, milletini sonsuza dek koruması için tasarlanmış kurumlar, sadece o ilk kurucunun faaliyet mücadelesi ile kısa bir süre mücadele verebiliyor. Büyüme başladığında tek başına üretmek yetmez oluyor. Ve çoğu zaman işletmeyi ölümsüz kılacak üretim, pazarlama, denetim, finans, satın almanın bütünlük içinde mücadelesine izin verilmiyor. İlk nesil kurucunun dünya görüşüne, yetkinliğine, inisiyatifine kalıyor. Kurucunun dünya görüşünü yükseltecek bir planlama mevcut değil.
Bu sebeple de ülkemizde KOBİ’lerin ortalama ömrü 25 yıl ile sınırlı kalıyor.
Çünkü denge yitirilip, akletme azalıp vicdan yoğun bir eylem ile aile şirketine hızla dönüşüyorlar. Genel olarak bu işletmeler, kurucularınca ailesini geçindirmek için kurulur. Ve çoğu rekabet edebilecek seviyede ürün geliştirmeyi başarır, büyür. Büyümeye karşılık aile, eş terkini ile belki de miras azalmasın kaygısı ile çocuklar yönetim kuruluna girer. Ve kararları çoğunlukla aile üyeleri almaya başlar. Liyakat, dışarıdan bir göz ile görebilme eksikliği illa ki hissedilecektir. Henüz büyümenin en başlarında olmalarına, hatta olması gerekenden zayıf olmalarına rağmen çevik hareket edilemez olurlar. Gecikmeli kararlar başlar. Fırsatlar kaçar. Ya da hiç görülemez.
KOBİ yani Küçük ve Orta Ölçekli İşletme olmak onların kaderi deyip........