Sebepler dairesinden zuhur eden, hâdise ve olayları; sebeplere isnat edip dayandırmamak gerekir. Mal sahibi zannedilen sebepler, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören ezelî olan İlahî kudrettir. Onlar, ancak o kudretten gelen hakikî tesir ve etkileri ilân ve neşretmekle vazifeli ve görevlidirler. Demek, sebepler dairesi, hükûmetin kalem dairesi yerindedir ki, yukarıdan gelen emirlerin tebligatı / bildirimleri o daireden yapılır. Çünkü izzet / şeref ve azamet perdeyi gerektirir. Allah’ın tevhid ve celâli de şirketi / ortaklığı reddeder. Tesiri sebeplere vermez.
Evet, Ezel Sultanı olan Allah’ın memurları vardır, ama icraatçıları / işleri bizzat yapanlar değillerdir ki, Allah’ın saltanat ve rububiyetinde ortak olsunlar. Ancak o memurların görevi dellâllıktır ki, kudretin icraatını ilân ederler. Veya o memurlar nazır / bakıp gözeten müşahit / gözlemcilerdir ki, gördükleri yaratılış emirlerine karşı yaptıkları itaatla, kabiliyetlerine göre bir çeşit ibadet yapmış olurlar. Demek sebepler, ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmet ve heybetini izhar / ortaya koymak için konulmuş birtakım vasıta ve araçlardır. Yoksa, kudretin acz ve ihtiyacı için, yardım eden yardımcı değillerdir. İdarecilerin memurları ise, onların ihtiyaç ve aczlerini gidermek için, tayinlerine zaruret hâsıl olan yardımcı ve ortaklardır.........