Serdar Üsteğmen telefonu kapattıktan sonra; ‘’az önce ne oldu? Neler konuşuldu böyle?’’ diye mırıldandı. ‘’Bir Türk subayı ile Finlandiya ordusuna mensup bir kadın subay! Böylesine bir ilişkinin sonu olur mu?’’ Demekten kendini alamamış. Ama onu böylesine konuşturan da Sarp Üsteğmen olmuştu…
Serdar Üsteğmen, Sarp Üsteğmeni arayıp da Sara’nın yapmış olduğu Noel davetini ilettiğinde, Sarp Üsteğmen:
• Ya öyle mi? Ben de bu güzel kızı bir daha görebilecek miyim? Diye az düşünmedim! Cevabını vermişti…
Serdar Üsteğmenin:
• Sarp, sen cephe komutanısın. Onu bir kez daha gördükten sonrasını hiç düşündün mü? Ya seni etkisi altına alırsa? Ya sen de ona karşı bambaşka duygular hissedersen? Adada henüz izin günleri de yok! Sonra nasıl görüşeceksiniz? Hem o yabancı bir devletin ordusunda görevli. İstersen bu daveti nazikçe kabul etmediğini söyleyeyim. Yol yakınken bu maceradan vazgeç istersen. Cevabına karşılık,
Sarp Üsteğmen:
• Macera mı? Ne macerası Serdar? O deniz mavisi gözleri görmek her şeye bedel. Onu daha yakından tanımak istiyorum, cevabını verdi…
Serdar üsteğmen günün ilk kahvesini içerken, Sarp ile Sara Üsteğmeni düşündü! Bu iki genç yürek ya birbirlerine tutulursa? Ya bir süre sonra görevleri sona erdiğinde araya girecek ayrılık onları yakıp kavurursa?
Kader ağlarını mutlu mu, yoksa hüzünle bitecek bir aşk hikâyesi için mi örüyordu? Yoksa bu insanlar yepyeni bir kader yolculuğuna mı hazırlanıyorlardı? Şurası değişmeyen bir gerçekti ki, sevda tohumları bu ada topraklarına bir kez daha ekilmiş, yan, yana filizlenecek aşk tomurcukları bu insanlara neyi nasıl getirecekti? Ama her ne yaşanırsa yaşansın; bu öykü Sarp ile Sara’nın hikâyesi olacaktı…
Sara, Sarp’ın Noel kutlamalarına katılacağı haberini aldıktan sonra odasında sevinçten çılgına dönmüştü.
Bir taraftan dans ediyor, bir taraftan da bildiği ne kadar şarkı varsa onu söylüyordu. Evet, nihayet beklediği cevap olumlu olmuştu, onu görebilecekti. O günün nasıl geçtiğini dahi anlamadı. Çevresindeki insanlar, onun bu neşeli, neşeli olduğu kadar da enerji dolu haline bir türlü anlam veremediler. Bir haftadan beri hayalet gibi dolaşan Sara yeniden eski haline dönmüştü…
Günün sonunda odasına tatlı bir telaşla girdi!
Ertesi gün Ledra Palasta yapılacak Noel balosunda ne giyecekti? Sarp’ı öylesine etkilemeliydi ki, o bir çift yeşil göz ondan başkasını görmemeliydi. Elbise dolabının başına geçti. Dolapta ne varsa yatağının üstüne yığdı. Ne giymeliydi?
Bu sırada annesinin onu Kıbrıs’a uğurlarken söylediği sözler aklına geldi. ‘’Saracığım, güzel kızım; çok uzaklara gidiyorsun. Orada neler yaşayacaksın ne sen, ne de ben biliyoruz. Ama senden istediğim bir tek şey var, ne olursun buraya sağ salim ve yalnız dön! Sakın ola ki, kalbine bir başkasını alma.’’ Annesi bunu neden söylemişti?
Adada göreve başladıktan sonra, annesinden gelen mektuplarda her defasında bunu hatırlatan annesi, en nihayetinde evlerinin hemen yanındaki evde oturan ve Finlandiya’nın en zengin ailelerinden birisinin oğlu olan Dr. Henry’nin onunla evlenmek istediğini, kendisinin de bu teklife çok sıcak baktığını yazmıştı.
Sara annesinin bu isteğini cevaplamamıştı ama Sarp’ın sevdasıyla birlikte Finlandiya’ya döndüğünde annesinin bu ısrarına nasıl karşı koyacaktı? Sarp bir Türk subayı, kendisi ise Finli bir kadın subaydı. Bir an kalbi sıkıştı! Bu sevinçli günde bunları düşünmek istemiyordu…
Yatağının üzerindeki elbiseleri tek, tek giydi çıkardı. En nihayetinde içlerinden birini seçmişti. Bu kıyafeti ona annesi hediye etmişti. Bu elbise üzeri çiçeklerle işlenmiş bembeyaz bir balo kıyafetiydi. Ve bu güzel elbisenin etkili bir hikâyesi de vardı…
Annesi bu elbiseyi verirken ona hikâyesini şöyle anlatmıştı:
Devamı yarın
Gece Yarısı Güneşi - 8
4
10
22.05.2023
Serdar Üsteğmen telefonu kapattıktan sonra; ‘’az önce ne oldu? Neler konuşuldu böyle?’’ diye mırıldandı. ‘’Bir Türk subayı ile Finlandiya ordusuna mensup bir kadın subay! Böylesine bir ilişkinin sonu olur mu?’’ Demekten kendini alamamış. Ama onu böylesine konuşturan da Sarp Üsteğmen olmuştu…
Serdar Üsteğmen, Sarp Üsteğmeni arayıp da Sara’nın yapmış olduğu Noel davetini ilettiğinde, Sarp Üsteğmen:
• Ya öyle mi? Ben de bu güzel kızı bir daha görebilecek miyim? Diye az düşünmedim! Cevabını vermişti…
Serdar Üsteğmenin:
• Sarp, sen cephe komutanısın. Onu bir kez daha gördükten sonrasını hiç düşündün mü? Ya seni etkisi altına alırsa? Ya sen de ona karşı bambaşka duygular hissedersen? Adada henüz izin günleri de yok! Sonra nasıl görüşeceksiniz? Hem o yabancı bir devletin ordusunda görevli. İstersen bu daveti nazikçe kabul etmediğini söyleyeyim. Yol yakınken bu maceradan vazgeç istersen. Cevabına karşılık,
Sarp Üsteğmen:
• Macera mı? Ne macerası Serdar? O deniz mavisi gözleri görmek her şeye bedel. Onu daha yakından tanımak istiyorum, cevabını verdi…
Serdar üsteğmen günün ilk kahvesini içerken, Sarp ile Sara Üsteğmeni düşündü! Bu iki genç yürek ya birbirlerine tutulursa? Ya bir süre sonra görevleri sona........
© Önce Vatan
visit website