Türkiye kendi piyasasını kuruyor... Yeşil ticaret çağı |
Son yıllarda gündemimize yeni bir kavram girdi: Sınırda Karbon Vergisi. Her ne kadar “vergi” sözü duyulduğunda akla doğal olarak Hazine gelse de işin gerçeği bambaşka. Bu vergiyi Türkiye tarh etmiyor. Avrupa Birliği’nin ticaret mimarisinin yeni kuralı olarak ortaya çıktı. Üstelik öyle bir kural ki, çevre hassasiyeti ambalajı içinde modern bir tarife dışı engel olarak işlev görüyor.
AB, ithal ettiği ürünlerin üretimindeki karbon ayak izini hesaplıyor ve diyor ki: “Senin ülkende karbon fiyatlaması yoksa benim sınırlarımda bunun bedelini ödeyeceksin”
Demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik, hidrojen…
Türkiye’nin ihracatında kritik yer tutan bu sektörler artık karbon ayak izleri üzerinden vergileniyor. Bizim gibi üretimi enerji yoğun olan ülkelerde, bu bedelin düşük çıkması da pek mümkün değil. Çünkü üretimde kullanılan enerji girdisi yüksek, emisyon seviyesi fazla ve karbon yoğunluğu yapısal olarak yüksek.
AB’NİN VERGİSİ TÜRK ÜRETİCİSİNDEN ÇIKIYOR
Açık söylemek gerekir: Bu düzenlemeyi AB, çevre koruma kaygısıyla sınırlamıyor. Kendi sanayisini rekabetten korumak için karbonu bir tür gümrük duvarına dönüştürüyor.
Üstelik karbon nötr hedeflerini yüksek sesle savunurken, ticaret boyutunu ustaca muhafaza ediyor. Sınırda karbon vergisi, modern bir korumacılık aracıdır ve uluslararası arenada en çok da bundan dolayı eleştiriliyor.
Çin karşı çıkıyor. Brezilya karşı çıkıyor. Afrika ülkeleri karşı çıkıyor. Haklılar da. Çünkü bu mekanizma, çevresel kaygıdan çok üretim üstünlüğünü koruma refleksiyle şekilleniyor.
TÜRKİYE KENDİ KARBON PİYASASINI KURUYOR
Tam da bu koşullar altında Türkiye kapsamlı bir dönüşüme giriyor. Çevre,........