Yıl 2025... Devlet sorusunun vahameti: Ne demek istedin açıkla

6 Kasım 2025.

Saat 06.30.

Kapımda polis.

Giyinirken aklıma Stefan Zweig geldi.

“Kendileriyle Savaşanlar” kitabındaki “Dostoyevski” bölümünde iki büyük yazarın hapislik dönemine dair felsefi tespitte bulundu.

Stefan Zweig eserinde, hapis hayatının Oscar Wilde’ın sanatçı kişiliğini yıktığını, buna karşın Dostoyevski’nin ise Sibirya’daki mahkûmiyetinden sonra insan ruhunun derinliklerini keşfederek olgunlaştığını anlattı...

Yani mapusluk, bir yazarı yok ederken, diğer yazarı ise büyütmüştü…

Gözaltı, tutuklama, mahkûmiyet kişinin manevi sınavı; insan karakterini ortaya çıkarır. Böylesi zorlu dönemlerde insanın iç dünyası daima iyi ve kötü kutupların çatışmasını yaşar

Giyinmem sürerken aklıma Stefan Zweig’ın gelmesinin sebebi buydu:

Yine bir zorlu şarttan nasıl çıkacağım?

Yaşadım kaç kez; vicdanı korkuya teslim etmedim hiç. Bilirim ki, yoksa kendi hayatını mahvedersin…

Kırk yıldır gazetecilik ve yazarlık yapıyorum.

Kaç kez gözaltına alındım hatırlamıyorum.

Bu sorgularda üç kez işkence gördüm.

İki yıl hapis yattım.

Sıkıyönetim Mahkemesi, Devlet Güvenlik Mahkemesi, Özel Yetkili Mahkeme karşısına hep “sanık” olarak çıktım.

Tüm bunlarda tek suçum vardı; “haber yazmak-yorum yapmak!”

Son yarım asırdır Türkiye’de gazetecilerin hangi şartlarda mesleklerini yaptığına, hayatım da maalesef örnektir.

Giyinmek bitti. Polis arabasına bindim.

Güneşin doğuşuna az zaman kalmıştı…

EMNİYETTEN NOTLAR

Polis arabasında giderken aklıma Gogol geldi; insanın devlet baskısı altındaki ruh halini nasıl güzel yazdı hep...

Hapis, duvarlar arasında değil, toplumsal sistemin içindeydi. Tıpkı