Hakikatin yargıyla imtihanı: Gazetecilik üzerine notlar |
1990’lar… Bilinmeyen değil, söylenmeyen-yazılmayan gerçekler dönemi…
Gazetecilik, yazınca-konuşunca ölme ihtimalinin olduğu bu süreci yaşadı… Uğur Mumcu’dan Halit Güngen’e nice gazeteciler öldürüldü. Çok meslektaşımız sustu; bu korkaklık değil, hayatta kalma refleksiydi...
O zorlu dönem “Binbaşı Ersever’in İtirafları” kitabını yazdım; JİTEM’den Yeşil’e/Mahmut Yıldırım’a kadar paramiliter grupları ilk kez deşifre ettim. Bunları bana anlatan Binbaşı Cem Ersever ve yanındaki iki isim öldürüldü. Ölüm tehdidi aldım, kaçtım…
Sonra, faili meçhul cinayetle yok edilen Kürt iş adamlarını “Behçet Cantürk’ün Anıları/BECO” kitabımda yazdım.
Sonra, “devlet-mafya-siyaset” üçgeninin merkezindeki Abdullah Çatlı’nın yaşamını “REİS/Gladio’nun Türk Tetikçisi” kitabında (D. Yurdakul ile birlikte) anlattım.
Sonra, Türk istihbaratının soyağacını “Bay Pipo/Bir MİT Görevlisinin Sıra Dışı Yaşamı: Hiram Abas” kitabını yazdık. Bu bilgileri şu nedenle verdim:
Bu kitapların hiçbiri, o kanlı dönem 1990’larda yargı konusu yapılmadı, yargılanmadım.
Aksine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde tanıklık yaptım…
Peki:
Bugün Fatih Altaylı’dan Enver Aysever’e sosyal medyada konuşan gazeteciler niye hapiste? En son Barış Terkoğlu adli kontrol şartıyla bırakıldı. Vs.
Tanık olması gereken gazeteciler nasıl “faile” dönüştürüldü?
YAZMA-SÖYLEME NİYETİNİ SORGULAMAK
Seymour M. Hersh (d.1937), Amerikalı........