Sadece sağ değil solda da var... Popülizm patlaması

Dünya medyasında gün geçmiyor ki herhangi bir ülkedeki yeni bir popülist liderden söz edilmesin. Geçen hafta bu isimlere Arjantin’in aşırı liberal, aşırı sağcı fakat her şeyden önce popülist yeni lideri Javier Milei eklendi. Böylece Amerikalı Trump, Brezilyalı Bolsonaro, Macar Orban, Slovak Fico, Hintli Modi gibi çok sayıda popülist liderin bulunduğu popülistler takımına bir oyuncu daha transfer oldu.

NE KADAR ÇOK POPÜLİST VAR!

Gerçi Batı medyasında Türkiye’de de “popülist” bir iktidar olduğu söyleniyor, Netanyahu’ya da popülist diyorlar. Hatta hem Putin’in hem de Zelenski’nin popülist olduklarını söyleyenler de var. En dikkat çekicisi de İspanya’daki Podemos, Yunanistan’daki Syriza ve Fransa’daki Boyun Eğmeyen Fransa(LFİ) gibi sol hareketlerin de popülist olarak adlandırılmaları.

Bu tür değişik isimlerin aynı kategoride sayılmaları değişen dünyamızın bir gerçeği… Örneğin Arjantin’in yeni lideri Milei’nin yemin töreninde 2 ülkeden başkan düzeyinde konuk vardı. Zelenski ve Orban. Demek ki tüm bu isimleri birleştiren ortak nokta popülizm başlı başına bir siyasal akım olmaktan çok değişik ideolojik hareketlerin paylaştığı bir eğilim, bir siyasal bakış. Peki, nedir popülizm?

POPÜLİZMİN 3 UNSURU

Siyasal bilimci Gilles İvaldi’ye göre bu dünya görüşü başlıca 3 unsurdan oluşuyor: Bunlardan birincisi yüceltilmiş halk kavramı, ikincisi seçkinler/halk çelişkisi ve sonuncusu ise halk/demokrasi paralelliği olarak sayılıyor. Özellikle kimlik bunalımı yaşayan toplumların eğitimsiz kesimleri popülizmin bu 3 unsurunu da kolaylıkla benimsiyor.

Popülizmde yüceltilmiş halk kavramı var ve özetle şöyle: Halk herhangi bir özel değerinden dolayı değil sadece halk olduğu için üstün bir varlıktır, doğruyla yanlışı, güzelle çirkini, iyiyle kötüyü ayırabilir ve son analizde haklı olan da her zaman halktır. Üzerinde derin düşünüldüğünde hiç de ikna edici olmayan bu iddiaları herkes nedense kolaylıkla kabul ediyor. Halk denildiğinde “birlik ve beraberlik içinde olan” tek millet, tek halk anlaşılıyor, popülizmin savunduğu saf ve homojen halk fikrine pek fazla itiraz gelmiyor.

Popülist düşünce halkın karşısına seçkinleri yerleştiriyor ve karşıtlarını sistematik olarak seçkincilikle suçluyor. Halk nasıl bütün iyiliklerin kaynağı ise seçkinler de yozlaşmanın ta kendisi oluyor. Popülizmde aşağıdaki halk ile yukarıdaki elit arasında dikey bir çelişki var. Ve bu zıtlık değerler ve ahlak temelinde gösteriliyor. “Suyun öte yanından devşirme bürokratlar yoksul fakat mağrur, saf ve temiz halka karşı” şeklindeki gülünç ve sağcı toplum modelleri sadece Türk İslamcılara ve liberallere ait değil, birçok yerde benzerlerine rastlanıyor.

Son olarak popülizmin halk ile demokrasiyi eşitlemesi var. Popüliste göre halk ne istiyorsa demokrasi odur ve halk Nazizmi, faşizmi, 9’uncu yüzyıl Bağdat yaşamını istese bile biz ortaya çıkan her ucubeye demokrasi demek zorundayız.

Popülizm sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde çağdaş devletin kontrol ve denge mekanizmalarını reddediyor ve vesayet olarak damgalıyor. Bu hâl Trump’tan Modi’ye kadar tüm popülist liderlerin tek adam rejimine geçiş ve hukuk........

© OdaTV