Eskiden kitle iletişim araçları bu kadar gelişmemiş olduğu için yalanlar çok rahat ve desteksizdi. Batılılar bizzat kendilerinin İslam davasını savunduklarını iddia ediyorlardı. Bugün durum değişik! Batılılar kendilerini değil İslam ülkelerindeki has adamlarını Müslümanlara lider diye dayatıyorlar. Aralarında ABD’nin büyük askeri yoğunluğu ve üsleri bulunan coğrafyaların liderleri, NATO üyeleri, Amerika’da yetiştirilmiş asker ve istihbaratçılar çok sayıda var. Ve halk bu kişileri “İslami lider”” olarak algılıyor. Neden olmasın, bu kitle tarihte nelere inandırılmadı ki?
FRANSA, İNGİLTERE, ALMANYA HEP AYNI
Kral Ali Habibullah’ı tanıyor musunuz? Onu herkes tanır da bu adını sadece Mısırlı Müslümanlar bilir. Napolyon Bonaparte 1798’de Mısır’a vardığında parayla satın aldığı hocalar aracılığıyla kendisini Müslümanların hükümdarı ilan etti. Müslüman olduğunu söyledi. Türkler dinden çıkmıştı, İngilizler ise kâfirdi o halde her kendini bilen Müslümanın görevi Napolyon’un arkasında saf tutmaktı.
Napolyon, Mısır’ın dinini çok iyi biliyordu. Daha karaya çıkmadan önce adamlarını açık ve hoşgörülü olmaları konusunda uyardı: "Birlikte yaşayacağımız insanlar Müslüman'dır" dedi subaylarına ve askerlerine: “Hahamlara ve piskoposlara gösterdiğiniz saygıyı onların imamlarına da gösterin."
Ve İskenderiye'ye ayak basar basmaz, Memlukların otoritesi altında yaşayan yerel halka yakında Müslüman olacağını söyleyerek güven vermeye özen gösterdi: "Dininizi yok etmeye geldiğimi söyleyecekler, onlara inanmayın" dedi. Haklarınızı iade etmeye, gaspçıları cezalandırmaya geldiğimi ve (...) Tanrı'ya, peygamberine ve Kuran'a saygı duyduğumu söyleyin."
Tarihçi Dimitri Casali'nin de açıkladığı gibi, Napolyon Sultan Murad Bey'in Memluklarını ezdikten sonra, yerel bir despot kılığına girmekte hiç tereddüt etmedi. "Napolyon, özellikle Ağustos 1798'deki büyük Nil festivalinde oryantal kıyafetler giymeye başladı, bu da kurmaylarını, özellikle de kahkahalara boğulan generallerini çok eğlendirdi... Halk kısa süre sonra ona "Sultan El-Kebir" dedi, bu lakap uzun süre kaldı ve divan konseyi ona Ali-Bonaparte unvanını verdi. Kendisi de kendisini "Peygamber'in değerli çocuğu" ve "Allah'ın gözdesi" olarak nitelendiriyordu..."
Napolyon kendini Müslüman olarak sundu
BUKALEMON NAPOLYON
Bu eylemler nasıl yorumlanmalıdır? Kelime-i Şehadetin etkili olabilmesi için samimi olması gerekiyordu ve Bonaparte bu noktada inançtan çok oportünizm gösterdi. Dimitri Casali, "O bukalemunların prensiydi, iletişim dehasıydı," diye anımsatıyor. İslam’dan en çok söz ettiği dönemde Aboukir Savaşı'nın arifesindeydi ve generalin Mısır'a saldıran Osmanlı kuvvetlerine karşı koymak için yerel halkın desteğine ve güvenine her şeyden çok ihtiyacı vardı.
İktidarı ele geçirmek için Fransa'ya döndüğünde, 1801'de Papa Pius VII ile konkordato imzalayarak ve ardından yine Papa'nın huzurunda Notre-Dame'da kendisine taç giydirerek Katolikleri kendi tarafına çekerken aynı pragmatizmi gösterdi. Ancak Papa sonunda onu aforoz ettiğinde, siyasetin her zaman dinin önüne geçtiğinin kanıtı olarak onu beş yıl boyunca hapsetmekte tereddüt etmedi. Ona göre din sadece iktidarı sağlamlaştırmanın ve vatandaşların itaatini sağlamanın bir aracıydı: "Dinsiz bir toplum pusulasız bir gemiye benzer" derdi.
Ancak hayal ettiği gibi Doğu'yu ve Hindistan'ı fethetmiş olsaydı, gerçekte nefret ettiği tüm fanatizmleri ezmek ve tahtını sağlamlaştırmak için başka tanrıları da kolayca benimseyebilirdi. İspanya'da Engizisyon'u kaldırdı. “Katolik olarak Vendée Savaşı'nı sona erdirdim," diyordu 1800'de, "Müslüman olarak Mısır'da kendimi kabul ettirdim, Papa yanlısı ultramontant olarak İtalya'da halkın gönlünü kazandım. Eğer Yahudi halkını yönetseydim, Süleyman'ın tapınağını restore ederdim..." diyordu. Batılının din karşısında gösterdiği pragmatizm bundan daha açık olamazdı.
İngiltere Hindulara karşı Müslümanları kullandı
İNGİLTERE'NİN HİNDİSTAN POLİTİKASI
Başka bir örnek İngiltere’nin 200 yıl boyunca izlediği böl ve yönet politikasıdır. İngiliz krallığı kendisini ve özellikle Hindistan’daki sömürge yönetimini........