Avrupa'ya 'uygarlığın batıyor' ihtarı... Dünyayı şaşkına çeviren ABD belgesi |
Trump yönetiminin yayınladığı “Ulusal Güvenlik Stratejisi-Kasım 2025” belgesi tüm dünyada, özellikle Avrupa ve Ortadoğu’da bomba etkisi yarattı. Politik yorumcular “ABD artık eski bildiğimiz küresel güç değil” demekteler. Bu şaşkınlığı 4 başlık altında özetleyebiliriz: ABD artık muhafazakâr bir ulus-devlettir, dış politikası temelden değişmiştir, müttefiki Avrupa’yı yeniden dizayn edecektir ve Ortadoğu’ya stratejik bakışı artık farklıdır. Bunları tek tek ele alacağım.
ABD: MUHAFAZAKÂR ULUS DEVLET
“Ulusal Güvenlik Stratejisi” belgesinin “Ne istiyoruz” bölümü eski liberal ABD projesinden çok farklı bir söylem geliştiren şu paragrafla sona eriyor:
“Son olarak, uzun vadeli güvenliğin sağlanması için vazgeçilmez olan Amerikan manevi ve kültürel sağlığının yeniden kazanılması ve canlandırılmasını istiyoruz. Geçmişteki zaferlerini ve kahramanlarını önemseyen ve yeni bir altın çağı bekleyen bir Amerika istiyoruz. Gururlu, mutlu ve ülkelerini gelecek nesillere buldukları halinden daha iyi bir şekilde bırakacaklarına dair iyimser olan bir halk istiyoruz. Kimsenin kenara itilmediği, işlerinin ülkemizin refahı ve bireylerin ve ailelerin mutluluğu için gerekli olduğunu bilerek tatmin olan, kazançlı bir işi olan vatandaşlar istiyoruz. Bu, sağlıklı çocuklar yetiştiren güçlü, geleneksel ailelerin sayısının artması olmadan başarılamaz”.
Belgenin ilk bölümlerinde küresellik ve Amerikan elitlerinin ülke çıkarlarını unutarak küreselleşmeyi ön plana almaları şiddetle eleştirildikten sonra şu fikirler vurgulanıyor:
«Ulusların Üstünlüğü – Dünyanın temel siyasi birimi ulus devlettir ve öyle kalacaktır. Tüm ulusların kendi çıkarlarını ön planda tutması ve egemenliklerini koruması doğal ve adildir. Uluslar kendi çıkarlarını öncelikli tuttuğunda dünya en iyi şekilde işler. Amerika Birleşik Devletleri kendi çıkarlarını ön planda tutacak ve diğer uluslarla ilişkilerinde onların da kendi çıkarlarını öncelikli tutmalarını teşvik edecektir. Ulusların egemenlik haklarını savunuyor, egemenliği zayıflatan müdahaleci ulusötesi kuruluşların saldırılarına karşı çıkıyor ve bu kurumların bireysel egemenliği engellemek yerine desteklemesi ve Amerikan çıkarlarını ilerletmesi için reform yapılmasını savunuyoruz.»
Görüldüğü gibi bu çizgi Özal’dan itibaren liberallerin Batı dünyası hakkında anlattıklarından çok farklı. Bu metindeki bazı cümlelerden farklı şeyler söylemeyen TSK mensuplarının bir dönem “Ergenekoncu” diye tutuklandıklarını da unutmayalım.
Peki, yeni ABD yönetimi “egemenlik” derken ne anlıyor? Bu kavram sadece sınırlardan ibaret ya da kâğıt üzerinde ve formel midir?
“Egemenlik ve Saygı – Amerika Birleşik Devletleri, kendi egemenliğini tereddüt etmeden koruyacaktır. Buna, ulusötesi ve uluslararası kuruluşlar tarafından egemenliğimizin aşındırılması, yabancı güçler veya kuruluşlar tarafından söylemlerimizin sansürlenmesi veya vatandaşlarımızın ifade özgürlüğü haklarının kısıtlanması, politikalarımızı yönlendirmeye veya bizi yabancı çatışmalara dahil etmeye yönelik lobi ve nüfuz faaliyetleri ve ülkemizde yabancı çıkarlarına sadık oy blokları oluşturmak için göçmenlik sistemimizin alaycı bir şekilde manipüle edilmesi gibi girişimlerin önlenmesi dahildir. Amerika Birleşik Devletleri, dış müdahale olmaksızın dünyada kendi yolunu çizecek ve kendi kaderini belirleyecektir.”
Umarım, ABD kendileri için uygun gördükleri bu egemenlik hassasiyetini Türkiye için de geçerli sayar ve örneğin ikide bir Türkiye’ye biçim vermeye çalışan sayın Büyükelçi Barrack’ın daha dikkatli olmasını sağlar. Tabii uyarılırsa.
ABD DIŞ POLİTİKASI TEMELDEN DEĞİŞTİ
ABD Küresellikten vaz geçtiği gibi ağırlığı artık eskisi gibi Okyanus’un iki yanına değil Batı Yarımküresine veriyor. Trump’ın Grönland, Kanada, Panama konusundaki iddialı çıkışlarından sonra bugünlerde de Venezuela, Kolombiya ve Meksika’yı yola getirmeye çalışması bunun işareti.
Trump’ın “Önce Amerika” ilkesine bağlı olarak Batı Yarımküresindeki mutlak egemenliğini "güvenlik ve refah koşulu" olarak görülüyor. Çin gibi yarımküre dışı güçlerin Amerika'da askeri varlık kurmasını veya stratejik varlıkları kontrol etmesini engellemek için "Monroe Doktrini” Trump tarafından yeniden yürürlüğe sokuluyor. Önlemler arasında Batı yarımküresinde yasadışı göçü, uyuşturucu kartellerini (gerekirse ölümcül güç kullanımı dahil) ve kritik tedarik zinciri kopuşlarını önlemek de var
ABD, strateji metninde günümüzde asıl rekabet içinde bulunduğu gücün ve bir anlamda baş düşmanının Çin olduğunu açıkça söylüyor. Rusya konusundaki........