menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sağlıkta Çöküşün Öteki Öyküleri (2)

38 10
27.06.2024

“hekimlerinNGO’sunun” uzunca süreden beri –ve hatta epeyce uzun- Koba’nın bıraktığı çimenlikte gezinen yetmiş dokuz kalıtları tarafından “mahalle temsilciliği” mantığı ile yönetildiğini yıllar önce yazmıştım. Ve hatta onlarca yıl önce “hekimlerinNGO’sunun” “Psikomik Ölümü / Döşeğimde Ölürken” başlığı altında bu içerikteki yazımın yayınlandığını da anımsatayım. Önerim; “bir çözüm önerisi olarak ötanazi” olmalı şeklindeydi. Kuşkusuz hekimlerinNGO’sunun ağır abi ve ablalarının “teorik” dünyasında böyle bir çözüme yer yoktu. Ve gelinen nokta ortadadır. Kariyerist didişme “amiyane” tabirle “sokağa” düşmüştür. Onlarca yıl boyunca yapılan “tercihlerin” sonuçlarıyla yüzleşmeden, hesaplaşması yapılmadan hekimlerinNGO’sunun agoni odasından çıkma olasılığı yoktur. Çözüm önerimde ısrarcıyım; ötanazi cesaretiniz yoksa kaybetmeye odaklanın! Geçmişin lekelerinden temizlenmenin tek yolu bu ve bu gerçekleşmeden hayata dönüş olanaksız.

Bu “yazı dizisinin” amacı bugünü tartışmaktan çok çöküşün “hidden” öykülerini anımsatmak; zamanında sorsak bile hekimlerinNGO’sunun yanıtlamaktan özenle kaçındığı…

tus ( ) –tus pozitif- diye bir şey vardı!

Bilmeyen okurlar başlığı aklında tutadursun biz dizi film jargonu ile spin-off yapalım; her iki başlığı da doğrudan anlamlandıracak… hekimlerinNGO’sunda on beş yılı aşkın üst düzey görev alan, almasına onay verilen bir zat aynı yıllarda Sağlık Bakanlığında da üst düzey görevlerde de bulunmaktaydı; bunda pek bir sakınca –en azından etik açıdan- görülmemekteydi. Kapalı bir toplantıda “Bu nasıl oluyor… Doğru mu bu?” diye kendisine sorduk. Yanıt: “benim birçok şapkam var, orada onu burada bunu–NGO sınırları kast ediliyor!- bir başka yerde de bir başkasını takarım” şeklindeydi. (Bir başkası derken nereyi kast etmiş olduğunu bilmiyoruz!)

On yıllar boyunca tıpta uzmanlığa tıp fakülteleri kliniklerinin yaptığı “bireysel” sınavlarla ve devlet hastaneleri için yapılan toplu sınavlarla girilebildi; ilkinin daha makbul olduğu düşünülürdü ve aslında bu sınav “durumu meşru kılmak” için yapılırdı. Daha sınav açıklanmadan kimlerin “kazandığı” çoktan belli olurdu. (bakınız yazılar/anlatılar ☺) Özellikle masonik ilişkiler ve ulusalcı-faşist ilişkiler belirleyiciydi ve torpilde belirleyici olan ise statülerdi.

Soru bir: hekimlerinNGO’su bu ilişkilerin neresindeydi?

Devlet sınavları ise… Sonradan ortaya çıkan bolca sınav soruları” rezaletlerini –buna skandal diyerek hafifleştiriliyordu mesele- bolca yaşadık gördük!

Sonra –sözde bu eşitsizliği, hakkaniyetsiz durumu gidermek için TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) icat edildi. Merkezi sınavla uzmanlıklar dağıtılsın dendi. Sadece ilkine girdim ve daha sınav kapısında çıkacak sorulara dair, birkaç saat sonra doğru olduğunu anladığım, konuşmalara şahit oldum. Naçizane, bana söylenen sadece sekiz soruydu, çıkacak olan!

Ve diğer taraftan TUS yapısı itibariyle ezberi körükleyen bir bütün olarak hekimliği umursamayan nitelikteydi ve hala öyle devam ediyor. Klasik örneği vereceğim: milyonda bir görülen bir hastalığın nedeni olabilen eksik enzimin adını bir çırpıda söyleyen hekim saha da suçiçeği hastalığına tanı koymakta zorlanıyordu.

Pastanın boyutu değişmiyordu; arz sabit iken talep artıyor dolayısıyla uzmanlığın değeri de gün geçtikçe artmaktaydı. Hukuken meşru yollar bulundu, ahlaki/etik ve eşitleyici olup olmadığına bakılmaksızın. Bolca doktora programı açılarak torpille yatay kadro geçişleri oluşturuldu. Kuşkusuz herkes yararlanamıyordu; ilişkiler ilişkiler… Bu da yetmedi. Tüm statüsel / torpilsel güçlerine rağmen sınav kazanamayanlar (örneğin yeter puan 70 olan bir bölüm için sınavda 30 puan bile alamayanlar) için bir yol bulunmalıydı…

Evet, alt başlığımıza geldik. Önce yurt dışında, Azerbaycan başta olmak üzere Türki Cumhuriyetlerde (ve hatta Macaristan!) eşdeğerlikler bulundu ve birkaç bin dolar verip bu ülkelerin birinde Türkiye’de kazanamadığı uzmanlığa kayıt yaptırıp bir iki hafta içinde Türkiye’deki kliniklere döndüler. Bazılarının o ülkeye dahi gitmeden havale ile parasını yollayıp uzmanlığa giriş belgesini alıp ardından yerli ve milli torpillerinin aracılığıyla ülke içinde istedikleri kliniğe yerleştiklerini gördük. Birkaç paragraf önce söz ettiğim hekimlerinNGO’sunun bol şapkalı başkanının da bu işlere aracılığı ettiğine şahit olduğumu söylemek zorundayım. Nasıldı o şarkı; adı bende saklı…

İşte bu kişilere tepki olarak cılız sesler yükseldi sınavla gelen asistanlardan yakalarına TUS yazan kartlar asarak sivil itaatsizlikcik eylemi yaptı. Bu kadarla kaldı mesele…

Soru iki: hekimlerinNGO’sunun listelerinde bolca uzman hekim var ararlarında TUS – (TUS negatif) hekim var mı?

Türkiye’de bugün kaç tus negatif hekim vardır? Geldikleri makamlar konusunda bilgi sahibi olan var mıdır?

O yıllarda bu konuda kısa bir gazete yazısı yazdım; yanıt verilmeyen ve tekzip edilmeyen; otuz yıldan daha eski naif bir yazıdan, “Tıbbın Asalakları” başlıklı yazımdan birkaç satır:

[Yozlaştırma ya da daha geniş tanımlamayla insansızlaştırma, faşizmin sürekliliğini sağlama alabilmesi için uyguladığı temel politikalardan en önemlisini oluşturuyor. Bu yolda da en önemli etkisini bilim kurumlarına müdahale ederek gösteriyor. Bir taraftan bu kurumların imhası için tüm gücüyle çaba gösterirken diğer taraftan da imha ettiği bu kurumların nitelik ve niceliksel değişikliklerini sağlamak ve onları kendi kurumu haline getirmek için her yolu deniyor. Bu süreçte insana ait hiçbir kaygıyı da duymuyor.

Bu bağlamda bakıldığında, basit birer “yasal boşluktan yararlanma” görüntüsü ile tıp biliminin de dejenerasyonuna en ilkel imzasını atıyor.

Osmanlıdan devralınan tıbbiye-mülkiye-askeriye’den oluşan bürokratik mekanizmanın, ultra emperyalist çağda teknolojiye bağımlı tercihler nedeniyle mülkiye........

© Nokta Haber Yorum


Get it on Google Play