menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Göbeklitepe’nin Sessiz Taşları, Öcalan’ın Tarih Kurgusu ve Marksizmin Maddeci Diyalektiği

7 0
12.12.2025

Tarih, yalnızca geçmişin artıkları arasından anlam devşiren bir disiplin değildir; toplumların maddi örgütlenmesinin izlerini, bilinç biçimlerinin dönüşümünü ve insanın kendi yaşamını üretirken nasıl dönüştüğünü kavramaya yarayan bir yöntemsel alan olarak da görülmelidir. Marx’ın tarihsel materyalizm anlayışı tam da bu nedenle, insanlık tarihini üretim faaliyetinin yarattığı toplumsal ilişkiler bütünü üzerinden çözümler. Bu perspektife göre tarih, insanların bilinçlerinin değil, maddi yaşamlarını üretirken kurdukları ilişkilerin ürünüdür. Marx’ın ünlü deyişiyle: “İnsanların varlığını belirleyen bilinçleri değil, toplumsal varlıklarıdır.” Bu cümle, tarihe dair yapılabilecek her bilimsel kavrayışın başlangıç noktasıdır; çünkü üretim güçlerinin gelişme düzeyi ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkiler, yalnızca ekonomik sistemi değil, aynı zamanda hukuk, siyaset, din ve kültür gibi üstyapı formlarını da belirler.

Bu bağlamda Göbeklitepe örneği, tarihsel materyalizmin açıklayıcı gücünü anlamak açısından kritik bir tartışma alanı sunar. Çünkü Göbeklitepe, yalnızca arkeolojik bir yapı değil; aynı zamanda tarih teorilerinin, toplumsal açıklama modellerinin ve ideolojik varsayımların birbiriyle çatıştığı bir kavşak noktasıdır. Bu mekâna ilişkin yorumlar arasında Abdullah Öcalan’ın yaklaşımı, tarihsel materyalizmin yöntemiyle derin bir gerilim taşır. Öcalan, Göbeklitepe’yi üretim ilişkilerinden ve emek süreçlerinden bağımsız bir “zihniyet devrimi”nin ürünü olarak kodlar. Ona göre bu mekân, “ana-tanrıça kültürünün son direnişi”nin, “uygarlık öncesi ahlaki-politik toplumun” ve “manevi bir atılımın maddi tezahürü”nün temsilcisidir. Böylesi bir yaklaşımda tarihsel süreçler, maddi temelden değil, sembolik formlardan ve normatif ideallerden türetilir. Oysa Marx’ın yönteminin merkezinde bambaşka bir ilke vardır: üretim tarzı, toplumun tarihsel karakterini belirleyen temel eksendir. Marx, Alman İdeolojisi’nde bu bağıntıyı şöyle açıklar: “İnsanlar kendi yaşamlarını üretmeye başladıkları anda kendileri de farklı bir tarzda üretirler. Onların yaşam biçimleri, üretim tarzlarıdır.” Bu cümle yalnızca üretimin önemini değil, tarihsel açıklamanın ontolojik dayanağını da gösterir.

Göbeklitepe’yi maddi üretimin geri plana itildiği, sembolik bir komünal atılımın ürünü olarak yorumlamak ise tarihsel materyalizmin yöntemsel temelini tersine çevirir. Anıtsal mimarinin, karmaşık işbölümü, uzun süreli kolektif emek örgütlenmesi ve belirli düzeyde üretim fazlası olmadan inşa edilemeyeceği açıktır. Yüz tonluk dikilitaşların taşınması, oyulması, dikilmesi ve belirli bir biçimsel düzen içerisinde yerleştirilmesi, yüksek düzeyde örgütlü bir emek kolektivitesi gerektirir. Bu nedenle Göbeklitepe’nin ortaya çıkışı, üretim ilişkilerinin minimal olduğu bir “avcı-toplayıcı eşitlikçi komün” anlatısını desteklemekten çok, üretim ve emek örgütlenmesinin beklenenden daha erken karmaşıklaştığını kanıtlar. Buradaki sorun yalnızca Öcalan’ın tarih okumasının materyalist olmayan yönleri değildir; aynı zamanda Göbeklitepe’nin idealist bir tarih kurmacasının parçası hâline getirilerek, maddi temelin belirleyiciliğinin askıya alınmasıdır.

Marx’ın yöntemine göre toplumsal süreçler, ideal kategorilerden değil, maddi yaşamın üretiminden türetilmelidir. Marx,........

© Nokta Haber Yorum