Sol Siyasal Düşüncenin Modernizm Yanılgısı Ya Da Yeni Paradigma |
Nerden bakarsak bakalım bugün yeryüzünün tek hâkim paradigması modernitedir. İnsanların, toplumların davranış ve tutumları ona bakarak kodlanıyor. Hatta uzunca bir süredir dünyayı yöneten düşüncelerin anası ve atasıdır modernizm. Sol düşünce sistemi de tıpkı sağ düşünce sistemi gibi modernizmin simgelerindendir. Daha da ileriye giderek söylersek yaşamakta olduğumuz mülkiyetçi uygarlığın dinidir o… Yaşamın içine modernite olarak yansıyan olgu olarak modernizm her şeyden önce kentsel bir felsefedir. Ama bir o kadar da yüzünü doğaya çevirerek ona düşman kesilendir. Onun (onu savunanların) bilincine göre doğa dost değil, fethedilmesi ve ele geçirilmesi gereken yegâne gerçekleşme alanıdır. Doğa ele geçirilmeli, hükmedilmeli, işlenmeli, parçalanmalı, suyu sıkılmalı ve sonuna kadar yararlanılmalıdır ki insan özgürleşsin! Bu benzersiz modernist üretim anlayışı altında, toplum, siyaset, ekonomi, ahlâk yeniden şekillendi ve kendini yeniden üretti. Ama bu aynı zamanda bir tahribattı. Sol düşünce bu tahribatı özendirdi, giderek güçlendirdi. Elbette bu tahribattan kendisi de nasibini aldı. Bu gerçeklik, dışımızdaki dünyaya şöyle bir bakıldığında -görmesini isteyen gözlere- rahatlıkla kendini gösterecektir.
Evet, milyar yıllık yeryüzü bilgeliği ve insan soyunun ürettiği olumlu değerler modernist uygarlığın değerleriyle yok olmanın eşliğinde. Neden savaşlar bitmiyor; Filistin’de, Rojova’da, Irak’ta savaş nedeniyle, dünyanın diğer bölgelerinde yetersiz beslenmeden ve hastalıktan çocuklar ölmeye devam ediyor. Çünkü modernizm ve modernist sol, ulus-devlet yanlısı, kapitalizmi ve endüstriyalizmi kanıksamış. İnsan ve doğa, kalkınmanın ve büyümenin nesnesi durumuna indirgenmiş. Modernitenin ulus-devleti, tek dilli, tek etnisiteli vatandaşı esas aldı. Aynı tornadan çıkmış, aynı kültürde erimiş “iyi vatandaşlar” yaratmak istedi. İstedi ama gerek insanla insan, gerekse de........