Havaalanı
İstanbul’dayım, Nişantaşı’ında bir otelde kalıyorum. Ankara’ya döneceğim gün çok sevdiğim bir arkadaşım ve kızıyla Bebek’te buluşacağız. Orada bir kahve içtikten sonra otelime geçip bavulumu aldıktan sonra Havaalanına devam edeceğim. Uçağım saat 16:30 da, dünya kadar vaktim var. Tam kahvelerimizi istedik, mobil telefonuma bir mesaj geldi. Uçağım saat 14:00 e alınmış. Saat 11:30, o saatte Istanbul trafiği; ne kadar paniklediğimi tahmin edersiniz. THY’yi aradım sürekli meşgul; baktım telefonla bilgi alamıyorum vakit kaybetmeden taksiye atladım, otele gittim; Allahtan çıkışımı yaptırmıştım. Bavulumu kapıp beni bekleyen taksiye yeniden bindim. Yürek çarpıntıları içinde, geç kalmadan alana ulaşabildim; her yer ana baba günü. İnsanlar neredeyse üst üste. Bankolara ulaşmak mümkün değil. Gözüm bilgi panosunda, herhangi yanıt bulamıyorum. Tabii bu arada saat 14:00ü çoktan geçti, uçağa çağıran yok. Oturacak yer kalmamış, bütün kafeler ve restoranlar tıklım tıklım dolu. Bereket versin yanımda kitabım var ve el bagajı kullanacağım. Bebek’te içemediğim kahvemi alıp oturacak yer bakındım, boş hayal. Hiçbir yere ilişemediğim için bavulumun üstüne oturdum, açtım kitabımı okuyorum. Şeytanın kör taşı tuvaletim geldi. Tanıdığım bir Allah’ın kulu yok ki bavulumu bırakabileyim. Çaresiz engelliler tuvaletine girdim. Orası daha geniş, bavulumla girebilirim. En kötüsü soran olursa kalça protezim var derim. Aç göster diyecek halleri yok ya.
Bavulumu sürükleyerek tuvalete girdim, dışarı çıktığımda acı bir gerçekle karşılaştım,........
© ngazete
visit website