Hep aynı karabasan!

Önce gazeteciler tutuklandı... Yüzü aşkın, dünyada birinciyiz...

Sonra öğrenciler tıkıldı içeri, düzinelerle... Yüzlercesi...

Bu kadar öğrenciye öğretmen gerekiyordu tabii, profesörleri aldılar...

Baktılar, üniversite kıvamına geliyor, dekanları, rektörleri de aldılar...

-Zaten resmi evrakta “Silivri Kampüsü” diye geçiyordu!

Sonra subaylar, generaller, genelkurmay başkanları zincirlendi Silivri’ye, Hasdal’a, Maltepe’ye... Ne Deniz Kuvvetleri kaldı, ne Hava Kuvvetleri ve ne de muharip subay...

Yetmedi, belediye başkanlarını soktular içeri, tabii ki muhalif olanlarını...

Polisleri, emniyet müdürlerini, bir zamanlar bi güzel sorguladıklarısolcularla aynı suçtan atıverdiler hücrelere...

“Bir dakika, bu hukuksuzluktur, ne yapıyorsunuz” diyen avukatları da derdest ettiler...

Az geldi, müzik gruplarını bir baskınla sabahın köründe tıkıverdiler içeri...

Müzisyenler serbest kalınca, sanatçı kotası eksildi tabii, bu kez tiyatrocuları buyur ettiler parmaklıklar arkasına...

Avrupa’nın en büyük adalet sarayı hizmete açılmıştı... Ancak henüz en büyük, en görkemli hapishane inşa edilemediğinden, ağzına kadar dolmuş, taşmış hapishanelerden 15 bin hükümlüyü bir “şipşak yasa” ile bir gecede salıverdiler... En çok da karısını doğrayan, boğan, bıçakla delik deşik eden yurttaşları!

E, zaten içeri tıkılmayan memurlar sürgünlerden sürgün beğeniyordu... İşçiler deseniz, bırakın protestoyu,........

© Nefes