menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Türkiye’de Sosyal Mobilitenin Tıkanışı

10 1
29.11.2025

Ekonomik krizler genellikle ani ve derin daralmalar, yüksek enflasyon, işsizlik, finansal sistemde çöküş gibi göstergelerle tanımlanır. Bu tanım, klasik anlamda krizlerin birkaç yıl içinde etkilerini kaybetmeleri halinde geçerlidir. Ancak Türkiye’deki durum, yüksek ve kalıcı enflasyon, döviz bağımlılığı, dış borç sarmalı gibi faktörlerle tanımlanıyor. Bu nedenle bazı ekonomistler bunu "kriz" yerine “yeni normal” veya “ekonomik deformasyon” olarak adlandırıyor.

Bu bağlamda, "kriz var" demek yerine, "klasik kriz tanımına uymayan, yapısal bozulmalar var" demek kanaatimce daha doğru olur.

Neden mi? Gelin, anlatayım!

Enflasyonist ortam, sabit ve orta gelirli kesimin alım gücünü eritiyor. Varlığı olan kesimler (gayrimenkul, döviz, hisse gibi) enflasyondan kendini koruyabiliyor. Yani varlık sahipleri zenginleşirken, emeğe dayalı gelir sahipleri fakirleşiyor. Vergi sistemi, dolaylı vergilere dayandığı için (KDV, ÖTV vb.), bu da düşük ve orta gelirli kesimin üzerindeki yükü artırıyor. Bu da gelir transferini üst sınıfın lehine olacak şekilde güçlendiriyor. Kamu kaynaklarının dağılımı (projeler, teşvikler, ihaleler vs.) da sermaye gruplarına doğru yöneliyor; bu da "üst sınıfa doğru gelir transferi" görüşünü destekliyor. Kamu kaynakları üst sınıfların lehine kullanıldığı için alt sınıfların lehine olan sosyal devlet vasfı bir tarafa bırakılıyor, sosyal yardım anlayışı terk edilerek sosyal politika üretilmiyor.

Sosyal mobilite bugün neredeyse pratiği kalmamış bir kavram. Eskiden orta sınıf........

© Muhalif