Kılıçdaroğlu adaylık açıklaması - Özel, İmamoğlu ve Türkiye’nin geleceği

Kemal Kılıçdaroğlu'nun politik kariyeri, onunla özdeşleşmiş bir fenomen haline gelen “yeniden genel başkan adaylığı” sinyalleriyle bir kez daha manşetlere taşındı. Hatta bu sinyaller yeni bir "hançerleme" ritüeline dönüştürülmeye çalışıyor.

Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, kendi partisinden yükselen “Aday ol,” baskıları eşliğinde sahneye çıkarılmış ve hazin bir şekilde kaybetmiş bir liderin silueti, belki de bilinçli ve manipülatif bir şekilde yeniden belirginleştiriliyor.

Tabii bu noktada, “onlar aday olmasını istemiş olsa” bile, Kılıçdaroğlu’nun öngörü gücünü kullanarak yaklaşan mağlubiyeti fark etmesi ve yanlış adımları atmaması beklenirdi, yapamadı.

Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı yenilginin perde arkasına dair sayısız çıkarımda bulunmak mümkündür.

Meral Akşener'in gizemli ve manidar bir şekilde masadan kalkışı, Sinan Oğan'ın ani bir manevrayla Cumhur İttifakı'na geçişi, Erdoğan’ın Fatih Erbakan’a, “Tarihe, CHP’ye seçim kazandıran parti olarak adının geçmesini istemiyorsan sen gel bize katıl,” minavilindeki baskıları ve aynı dönem Ekrem İmamoğlu'nun yıldızının parlaması…

Doğru veya yanlış, tüm bu olaylar, Kılıçdaroğlu, CHP ve genel olarak Türk siyasetinin karmaşık doğası hakkında kritik öğrenme fırsatları sunarken; bir yandan da geride bırakılması gereken meselelerdir. Geçmişin gölgesinden sıyrılarak ileriye doğru bakmak, CHP’nin de, Türk siyasetinin de geleceğini şekillendirme hedefiyle atılacak en sağlam adımdır.

Dün Kılıçdaroğlu’nu adaylık yoluna teşvik edenler bugün sert eleştirilerle karşısına geçiyor. Çünkü zaman akıyor ve kartlar el değiştiriyor, siyasetin hızla dönen çarkları ise hiç değişmiyor…

Aslında Kılıçdaroğlu, katıldığı programda, genel başkanlığa aday olup olmayacağının sorulması üzerine, "Delege isterse aday olabilirim,” şeklinde son derece doğal bir yanıt veriyor. Bu yönde herhangi bir arzusu olduğunu dile getirmiyor. Şu anda ne genel başkan adaylığı için açık bir talep söz konusu, ne de CHP içinde genel başkanlık sorunu ya da tartışması var. Türkiye’deki siyasi konjunktür de buna uygun değil.

Zaten Kılıçdaroğlu, sonraki günlerde, Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç'a ve Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel'e de yaptığı açıklamalarda, genel başkanlık gibi bir talebinin olmadığını vurgulamış. KRT’de katıldığı programda daha ziyade, Özgür Özel ile Erdoğan arasındaki normalleşme görüşmelerine muhalefet etmek istediğinden, sorulan soruların konuyu o tarafa çektiğinden bahsetmiş.

31 Mart akşamı Türkiye'de siyasi dengeler önemli ölçüde değişmiştir. Yıllar sonra CHP, yerel yönetimlerde birinci parti olarak önemli bir başarı elde etmiş, bu başarının yankıları gerek parti içinde, gerekse parti dışında çok güçlü bir şekilde hissedilmiştir. Aynı zamanda halk nezdinde de, (AKP iktidarına gösterdikleri sarı karta binaen) CHP’den yüksek bir beklenti ortaya çıkmıştır. Özgür Özel'in seçimleri kazanarak genel başkanlıktan liderliğe yürümesi, partide yeni bir dönemin başlangıcını simgelemektedir. Bu yeni gerçeklik, tüm kesimler tarafından sindirilmelidir.

Kaldı ki bu saatten sonra bu tür bir adaylık tartışmasının Kılıçdaroğlu'nun da aleyhine işlemesi kaçınılmazdır. Siyasi arenada gerçekleri göz ardı etmek, hem kendisi hem de partisi için zararlı sonuçlar doğurabilir.

Bu konunun en çok iktidar tarafından körüklendiği aşikar. İktidar, CHP içerisinde bir gerilim yaratma arzusunu besliyor. Özgür Özel'in bir süre önce yaptığı açıklama da bu durumu özetler nitelikte: Cumhurbaşkanlığı tartışmasına gününden önce giren, Cumhur İttifakı'nın tuzağına düşer ve partiyi düşürür.

Özellikle, "Kılıçdaroğlu'nun asıl amacı İmamoğlu'nu aday yaptırmamak”, aslında kılıçdaroğlu Mansur Yavaş’ı destekliyor, şeklindeki iddialar, bu gerilimi artırmak için kullanılıyor.

Eğer bir kişi cumhurbaşkanı adayı ya da genel başkan adayı olacaksa ve halkta karşılığı varsa, bunun önünde ne Kılıçdaroğlu ne de bir başkası durabilir. Kararı verecek olan yurttaştır, sokaktır, vatandaştır, halktır, CHP’nin yetkili organlarıdır.

YEREL SEÇİM ZAFERİNE DAİR

31 Mart yerel seçimleri, sırf CHP örgütünün bireysel çabalarıyla değil, daha ziyade AKP'nin yolsuzlukları, berbat ekonomi yönetimi ve ülkeyi içine sürüklediği çamur dolu siyasi bataklığa karşı halkın tepkisiyle kazanıldı. 2002'den bu yana ülke yönetiminde biriken hatalar, CHP'nin son seçimden birinci parti olarak çıkmasında etkili oldu.

CHP'nin yerel seçimlerdeki başarısı ayrıca biraz da, 1989'da kazanılan ve 1994'te kaybedilen yerel yönetim seçimlerinden bu........

© Muhalif