Saçma bir hayatın, saçma tiyatrosu

Bay ve Bayan Smith, aslında ne için geldiklerini bilemedikleri ama gecenin bu saatinde kalkıp geldiklerine göre ‘konuk’ olarak saymaları gerektiğini düşündükleri Bay ve Bayan Martin ile yemeğe oturdular. Yemeğin başındayken Bayan Smith, ‘konukları’ pek tanımadığını hatta hiç mi hiç tanımadığını fark etti. Aradan bir süre geçince, yanında oturup ağzını şapırdatarak yemek yiyen ‘kocası’ Bay Smith’i de aslında ilk kez gördüğünün ayırdına vardı.

Bu durum Bayan Smith’de herhangi bir şaşkınlık yaratmadı. Az sonra masanın öte yanında oturup, iştahla yemek yiyen Bay ve Bayan Martin’in de kendilerini yani Bay ve Bayan Smith’i hiç tanımadıklarını anladı. İş bununla da bitmedi. Konuşmaya başlayınca, Bay ve Bayan Martin’in de birbirlerini tanımadıkları ortaya çıktı.

Böylece karı koca olmalarına rağmen birbirlerini tanımayan, eve ‘konuk’ olarak gelmelerine rağmen kendilerini karşılayan ‘ev sahiplerini’ tanımayan, ‘ev sahipleri’nin de onları tanımadığı anlaşılan bu dört kişi yani Bay ve Bayan Smith ile Bay ve Bayan Martin, hem yemek yediler hem de koyu bir sohbete daldılar.

Bayan Smith, bilimsel bir açıklama yapıyormuş gibi alabildiğine ciddi bir ses tonu ile konuştu. “İşte, saat dokuz. Çorbayı içtik. Balığı, yağda kızarmış patatesi, biber salatasını yedik. Çocuklar su içtiler. Bu akşam iyi doyduk”. Masada gazete okumakta olan Bay Smith, hiç cevap vermedi. Sadece ağzını şapırdattı.

Bayan Smith ansızın sustu. Kuşkulu bakışlarla etrafı inceledi. ‘Konuklarına’, ‘eşine’ baktı. Sesini iyice alçalttı ve fısıldar gibi bir sesle hızlı hızlı konuştu. “Mary bu sefer iyi kızartmış patatesleri. Geçen sefer iyi kızartmamıştı. İyi kızartmadığı zaman hiç de sevmem onları.

Balık tazeydi. Ağzımı........

© Muhalif