Mayk Hammer’i nasıl bilirdiniz?

Gazı kökledim. Bir süre karanlıkta gittim. Sonra farları açtım ve Harlem’in en sunturlu küfürlerini savurup, frene bastım. Oradaydı. Yolun tam ortasında ayaktaydı. Üzerindeki kısa kürkü saymazsak, çırılçıplaktı. Çarpmaya bir adım kala durabildim. Sarhoştu. Sallanıyordu.

Koltukaltımdaki silahı kollayarak, arabadan indim. Ona doğru ilerledim. Şimdi tam yanındaydım. Bana baktı. Gülümsedi. Yavaşça yere düştü. Diz çöktüm. Başını kaldırdım. Gözlerini açtı. Ansızın ‘Mary Lou’ şarkısını mırıldanmaya başladı. ‘Mary Lou. Küçük kız. Kim yaptı bunca kötülüğü sana? Seni kimse uyarmadı mı? Mary Lou. Kim gösterecek şimdi yatacak bir yer sana?’…

Farlar yüzünü aydınlattı. Güldü. Gözlerinin yeşili daha da koyulaştı. “Merhaba Mike” dedi. “Nasılsın koca adam?” Şimdi ağlıyordu. “Beni eve götür” dedi. Başımı iki yana salladım.

Götüremezdim. Artık onun gidebileceği hiçbir yer yoktu. “Öp beni” dedi. Sağ elimi yavaşça koltukaltıma götürdüm. 45’liğin soğuk kabzası avucumdaydı şimdi. Bunu gördü. Nedir, hiç tepki vermedi. Bana bakmaya başladı. Gözlerimi onunkilerden kaçırmaya çalıştım. İki eliyle yüzümü tuttu ve beni ona bakmaya zorladı.

45’liği yavaşça kılıfından çıkardım. Ağır ağır aşağıya indirip, namluyu çıplak karnına dayadım. Çeliğin soğukluğuyla bir an için irkildi. Sonra yeniden güldü. “Biliyorsun” dedim. “Yapabileceğim başka bir şey yok, olsaydı yapardım”. Gözlerini yumdu. Derinden, çok derinden gelen bir sesle, yine şarkı söylemeye başladı. ‘Küçük Mary, kim gösterecek artık yatacak bir yer sana?’

Tetiği çektim. 45’lik tabancam bir top gibi patladı. Güzelim başı sol yana doğru hızla savruldu. Sarı saçları havada uçuştu. Karnını zorlukla örten beyaz kürkün önünde kızıl bir leke belirdi ve hızla büyümeye başladı. Sanki hala şarkı söylüyordu. “Küçük Mary Lou…”

Kalktım. Onu öylece yolun ortasında bıraktım. Arabama bindim. Şehre doğru yollandım. Radyoyu açtım. Tuhaf bir rastlantı işte. Nelson söylüyordu. ‘Hoşça kal kalbim. Hoşça kal Mary Lou. Tatlı Mary Lou’…

Beşinci Cadde’ye saptım. Yavaşça ilerledim. 59’uncu sokağa döndüm ve Joe’nun barına girdim. Doğru telefon kulübesine ilerledim. Ahizeyi kaldırıp, polis merkezinin numarasını çevirdim. Komiser Pat Chambers’i istedim. Dostum biraz sonra telefondaydı. Ona, şehir çıkışındaki 23’üncü otoyolun altıncı kilometresinde bir kadın cesedi bulunduğunu söyledim. Şaşırmadı. Sadece ‘iyi misin Mike’ diye sordu. Hiç cevap vermeden........

© Muhalif