Aslında her yeni fikir düşmanları ile beraber doğar. Dünya belki de bu yüzden, uzun bir zamandır fikir üretmekten vaz geçmiş görünmeyi tercih ediyor. Ama iletişimin güçlenirken kendi içinde yaşadığı değişim, düşmanlığı umutla ikame etti.
‘Şartlarıma uyarsan, sen de kazanabilirsin’ şeklinde tanımlanabilecek bir umut ile binlerce yıllık insanlık tarihi yeniden şekillendi. Bölgemizdeki özel durumu daha sonraya bırakarak 1980’lerden beri dünyanın insanlara harika bir şey olarak tanıttığı ve iletişim teknolojisi ile beslediği globalizm meselesine kısaca bir bakmak lazım.
Ancak yine de Globalizm ne kadar global olursa olsun insanlık her şeye rağmen Platon’un mağara metaforu içine hapsedilmeye devam edilebiliyor. Hele bizimki gibi globalizmin sadece konusu olan toplumlarda.
Platon’un meşhur mağara metaforu bana göre durumu en güzel biçimde açıklıyor. Mağarada insanlar sabitlenmiş bir halde sadece karşılarındaki duvarı görebilecekleri şekilde oturuyorlar. Sağa sola dönemiyorlar. Karşılarındaki duvardan bir takım imgeler geçiyor ve bir takım sesler çıkıyor. İnsanlar başka bir yere bakamadıkları için hatta mağarada bile olduklarını bilmedikleri için yegane gerçekliğin bu karşılarında geçen imgeler olduğunu ve o imgeler geçerken duydukları sesin de o imgelerin adı olduğunu düşünüyorlar. Bir noktada aralarından birkaçı zincirlerini gevşetmeyi başarıyor ve tek bir yöne değil içinde bulundukları mekana tam olarak bakabiliyorlar. Bu şekilde görüyorlar ki o yegane gerçeklik olarak düşündükleri imgeler aslında arkalarındaki bir ateşin önünden geçen insanlar ve insanların taşıdıkları nesnelerin yarattığı gölgeler.........