Michelangelo’nun Tavanında Çınlayan İnsan Sesi |
Sistine Şapeli’nin tavanına bakan her ziyaretçi, ilk anda Tanrı’nın kudretiyle insanlığın kırılganlığı arasında gerilmiş bir hikâyeye tanıklık ettiğini sanır. Oysa tavanın içinde, fresklerin kıvrımında, gerilen kas çizgilerinin ardında ve peygamberlerin bakışlarında, tarih kitaplarında adı “Michelangelo Buonarroti” olarak geçen adamın görünmez varlığı dolaşır.
Hem sanat tarihinin hem insan ruhunun en karanlık koridorlarından geçerek…
1508’de Papa II. Julius tarafından Michelangelo’ya verilen tavan siparişi, yalnızca bir sanat projesi değildi; Papalık Devleti’nin gücünü yeniden kurma çabasının bir parçasıydı.
Rönesans İtalya’sı, Fransız istilalarının, Medici ailesinin devrilip yeniden yükselişinin, şehir devletleri arasındaki güç savaşlarının ortasında çalkalanıyordu.
II. Julius’un “Terribile” lakabının boşuna olmadığını biliyoruz; savaşçı bir papa olarak ün kazanmış, Vatikan’ın sanatsal programını bir güç gösterisi hâline getirmişti.
Sistine Tavanı, işte bu politik güç gösterisinin merkezindeydi.
Ancak tarih bize şunu da söyler: Michelangelo bu siparişi coşkuyla değil, neredeyse bir mecburiyet duygusuyla kabul etmiştir.
Bunun nedeni yalnızca Papa’nın buyruğu değil, Michelangelo’nun gençlik yıllarında Medici sarayında edindiği itibar, ardından yaşadığı sürgün ve bağımlılık ilişkileridir.
Sanatçının kardeşine yazdığı mektubunda geçen şu cümle, bu durumun tarihsel ağırlığını hissettirir:
“Bu benim mesleğim değil. Ama reddedemem.”
Bu reddedemeyiş, yalnızca sanatsal değil, yapısal bir kaderdir.
Sistine Tavanı’nı anlamak için fresk tekniğini bilmek gerekir.
Bu teknik, antik Roma’dan beri kullanılan bir yöntemdi: yaş sıva üzerine, sıva hâlâ taze ve ıslakken boyanın kimyasal olarak yüzeye işlemesi.
Dolayısıyla Michelangelo’nun önünde;hızla çalışan bir zaman,sürekli boyanan ve yeniden sıvanan yüzeyler,kendi fiziksel sınırlılıkları vardı.
Giorgio Vasari, Michelangelo’nun tavanı boyarken çektiği acıyı ayrıntılarıyla anlatır.
Sanatçının kendisi de bunu şiirlerine taşır:
“Karnım göğsüme dayanmış, boynum kaskatı, yüzümde damlalar…
Ve burada sanat benim için işkenceden farksız.”
Bu satırlar, dönemin sanatçısının bedeninin aynı zamanda bir çalışma aracı olduğunu ve Michelangelo’da bu bedenin neredeyse çarmıha gerilmiş bir heykel gibi kullanıldığını........