Atatürk’ün Gölgesi

Yasların zamanla hafifleyeceği yönünde genel bir kanaat vardır. Ne de olsa ölenle ölemiyoruz, bir şekilde matemimizle ilgilenmeyen yaşama yeniden bağlanıyoruz ve bir şekilde devam ediyoruz.

O halde bütün tahriklere rağmen 10 Kasım’ların ülke genelinde ağırlaşmasını, her sene insanların giderek artan hüzün ve umutla kendisini Anıtkabir’e atmasını nasıl açıklayabiliriz? Neden bugün, her zamankinden daha çok Atatürk’ün gölgesine sığınmaya, onun nostaljisine tutunmaya çalışıyoruz? Ve bugün saldırılara rağmen devleşmeye devam eden Atatürk’ü, geleceğin karanlığından geçmişe bir kaçış olarak mı yoksa yarına yönelik oluşacak yeni bir arayışın temeli olarak mı görüyoruz, görmeliyiz?

2025’in 10 Kasım’ının vatandaş olarak üzerimde bıraktığı ağırlıkla, 1938’in 10 Kasım’ından 21 Kasım’ına dönemin gazeteleri vasıtasıyla kısa bir tura çıkmak istedim. İstanbul’un, Ankara’nın cadde ve meydanlarını doldurmuş hüzünlü insan topluluklarının arasında gezindiğim bu tur esnasında, Cumhuriyet idealinin neden sarsılamadığını ve dünümüzle bugünümüzün hangi ortak köprülerle bağlandığını yeniden hatırladım. Başörtüsüyle haberi çevresindeki insanlara okuyan genç kadınlar, Atatürk’ün naaşının geçeceği güzergahta geceden nöbete başlayan yaşlı teyzeler, Taksim Meydanı’nı dolduran öğrenci gençler, Ulus Heykeli’nin önünde hıçkırıklara boğulan kalabalıklar… Anlayacağınız birilerinin zorlama indirgemeciliğinin tam aksine, ülke bütün unsurlarıyla matem halinde.

Altan Öymen, otobiyografik kitap dizisinin ilki olan Bir Dönem Bir Çocuk kitabının hemen başında, 1930’ların ikinci yarısına girerken ki Cumhuriyet Ankara’sının düşün dünyasını, “Atatürk başımızdayken her şey giderek daha iyi olacak!” inancıyla açıklar. Bu inancın toplumumuzun kolektif zihniyetindeki yansıması sanıyorum gelecek kuşaklara miras kaldı. Zira yaşamın pahalılaştığı, rejimin belirsizleştiği ve yarının sislendiği bugünün Türkiye’si, kendisine yeni bir gelecek telakkisi bulamadığından Atatürk’ün gölgesine yeniden sığınmaya başladı.

Atatürk ve Tek Parti döneminin sıklıkla tartışmaya başlandığı 1990’lardan bir çizgi çekelim. Demokratikleşme sürecimizin sakatlığının nedeni olarak görülen Tek Parti döneminden, demokrasimizi sağlam bir zemine oturtacağına inanılan Adalet ve Kalkınma Partisi anlatısına bugünden tekrar bakalım.

Tam bu noktada şu soruları samimi bir şekilde tartışmamız gerekiyor. Gerçekten, Tek Parti döneminin eleştirilmesi gereken uygulamaları yok mudur? Gerçekten, dönemin........

© Muhalif