menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ŞERRİN EHVENİ / EHVENİN ŞERRİ 

16 17
14.12.2025

ŞERRİN EHVENİ / EHVENİN ŞERRİ

1839 Tanzimat Hattı Hümayunu/Tanzimat Fermanı sonrası hız kazanan modernleşme çabaları/çalışmaları, Osmanlı’da, diğer bütün alanlarda olduğu gibi, hukuk sahasında da yenilenmeyi/modernleşmeyi dayatıyordu. Tanzimat Fermanı’ndan takriben bir yıl evvel İngiltere ile imzalanmış olan Baltalimanı (ticaret) Antlaşması ile İngilizlere tanıdığımız ticari imtiyazlar ve Tanzimat sonrası gelişmeler, İngilizler başta olmak üzere Batılılar lehine bir hukuki yapılanmayı icbar eder hale gelmişti.

Osmanlı’da hukukun beşerileştirilmesi yolunda baskı ve faaliyetler gün geçtikçe artıyordu. Buna bir misal olarak, Batıda özel hukuk alanında ilk kanunlaşma örneği olan Fransız “Code Civil”in alınması hususunda hem içten hem de dıştan gelen baskıları gösterebiliriz. Nitekim “Code Civil”in kabulü baskılarına mukabil, bir direncin de güçlü varlığı neticesinde Mecelle Cemiyeti teşkil edilerek başına Ahmet Cevdet Paşa Getirildi. İlk 100 maddeden müteşekkil külli kaideler ve birinci kitap olarak “Mecelle-i Ahkâmı Adliye”, 1869’da yürürlüğe girdi. Mecelle 9 yıl zarfında toplam 16 kitaba ulaştı. 1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu’nun “Türk Medeni Kanunu” olarak kabulüyle Mecelle yürürlükten kalkmış oldu[1].

İşte o Mecelle’nin külli kaideleri olan ilk 100 maddeden 34. Madde şöyledir: Ehveni Şerreyn İhtiyar olunur.” Kimi okuyucu “Kim ihtiyar oluyormuş?” diye sorabilir. İşin latifesi bir yana karşılığı/manası şudur: “İki şerden ehveni seçilir.” Eğer okuyuculardan “Şer nedir, ehven nedir?” diye soracaklar olursa, “Şer nedir?” diye sorana “Selametle arkadaş!” diyerek yol gösterip ehvenin “daha hafif, daha az kötü” demek olduğunu söyleyerek devam edelim.

Yazarken bazen Türkçe’den Türkçe’ye tercüme yapmak ihtiyacının meydana çıkıyor olması, dil bakımından geldiğimiz seviyeye dair, insanı, esef ve endişeyle düşündürüyor. Neyse, biz asıl mevzumuza gelelim.

Esasında 18. Yüzyıl başından ya da Viyana kuşatmamızın bozgunla neticelenmesinden itibaren, hattıhareketimizdeki ana esas sanki Mecelle’mizdeki bu kaidedir. Batı karsısındaki........

© Mir'at Haber