HAZCILIK YA DA DİN’DEN ÖZGÜRLEŞME TEMAYÜLÜ

Haz, “acının karşıtı olarak hoşlanma ve tat alma” demektir. Hoşnutluk ise “bir şeyden duyusal, ya da ruhsal/manevî sevinç duyma” anlamlarında kullanılmakta, anlık veya sürekli olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Dolayısıyla hayatın anlamını, “haz” da arayan dünya görüşüne “hazcılık/hedonizm” adı verilmektedir. Bunun da kökeni eski Yunan düşünürlerine dayanmakta ve “Haz veren şey iyi, acı veren de kötüdür” anlayışını yansıtmaktadır. Nitekim bu anlayışa sahip olanlar, “biricik iyi, hazdır”, dolayısıyla “Haz, bütün eylemlerimizin ereği/amacı olmalıdır” [1] görüşünü ileri sürmüşlerdir.

Kökü her ne kadar eski Yunan’a dayansa da bir hayat felsefesi olarak hazcılığın, günümüzde etkin bir konuma geldiği ve özellikle yeni nesli derinden etkilediği görülmekte ve zevk veren şeylere aşırı derecede odaklanan kişilere de “hedonist” denilmektedir. Bir diğer ifade ile hedonist, “zevk” ve hazzı” kendine özgü bir iyilik olarak gören ve her şeyden haz almayı felsefi bir görüş olarak kabul eden kişidir. Ona göre hayatın anlamı, “kişisel faydacılık” tır, bu nedenle o, hayatının kahir ekseriyetini yemeye, içmeye, giymeye, cinselliğe veya keyif veren madde kullanımına adar; dolayısıyla da hayattaki diğer önemli ve değerli şeylere iltifat etmez ve onları dışlar. Bu nedenle mutluluğu kendine zevk veren şeylerde arar ve onun peşinde koşar. [2]

Daha açık bir ifade ile bu kişiler, “Mutluluğu kendilerine sunulanda değil, kendi tercihlerinde aramaktadırlar. Kendilerini alternatifler içinde yüzer hissetmekte, mutlu olmadıkları bir konumdan mutluluk sunacak bir başka konuma geçme serbestisini kendilerine hak görmektedirler. Hayatın geneli ile ilgili bu tavırları, din algılarına da tesir etmektedir. Din ile uyuşmazlığın ardında temelde bu nokta vardır. Çünkü din, tertip ve düzeni, kuralları ve yasakları, emir ve nehiyleri, bulunulan bir hâle rıza göstermeyi, bağlanmayı, itaat etmeyi gerektirmektedir.”[3

Bu da din ile hedonist anlayışın uyuşmadığı ve çatıştığı bir ortamın doğmasına ve oluşmasına sebep olmaktadır.Dolayısıyla bu durum, fertleri derinden etkilemekte ve etkilemeye de devam etmektedir. Nitekim günümüzde “Hedonizmin etkisinin en çok hissedildiği alanların başında tüketim gelmektedir. Geçmişte tasarruf ve kanaat kültürüne dayanan toplumun tüketim toplumuna evirilmesinde hedonizmin argümanlarını yoğun bir biçimde kullanan yazılı ve görsel basının payı da oldukça büyüktür. Toplumda temsiliyetin, değer görmenin ve topluma aidiyetin çılgın bir tüketici olmaktan geçtiğini toplumun çoğunluğuna özellikle de genç kuşağa kabullendiren Hedonik tüketim anlayışıdır. Gelişmiş endüstriyel toplumlarda tüketim, insanların gösterişle tatmin olma alanı olarak görülmekte, normal bir tüketim yerine çılgınca bir tüketim anlayışı hâkim kılınmaktadır. Bir taraftan çılgınca tüketim yapan kişi, statü ve prestijle ilişkilendirilerek tüketimi başkalarını kıskandırma içgüdüsüyle yaptığı eylemlere dönüştürmektedir.” [4]

Prof. Dr. Ali Köse’ye göre bunun nedeni; bu yeni neslin kültürel evrime maruz kalması, dolayısıyla değer yargılarının, dünya görüşlerinin ve kültürel normlarının değişmiş olmasıdır. Zira önceki nesiller, yaşam mücadelesi ile meşgulken bu yeni nesil, zevk vaatlerinin, sürekli üretilen ve sonu gelmeyen suni ihtiyaçların peşinden koşmakla meşgul olmuşlardır.[5] Ne var ki her zevki tatma arzusu içinde olan ve bu arzularının önündeki tüm engellere düşman olan bu nesil, kuralları ve yasakları yok sayarak anarşi ortamına zemin hazırladığının........

© Mir'at Haber