KALBE BAKMAKLA YÜKÜMLÜ DEĞİLİZ

Tevhid kelimesini sadece dil ile söylemek, söyleyenin kurtuluşu, esenliği ve güvenliği için yeterlidir. Hiç kimse hangi amaçla olursa olsun, o kelimeyi söyleyenin imanını sorgulamak ve kalbindekileri araştırmakla yükümlü değildir. İnançların değerlendirilmesi “zâhire” göredir; “bâtına” ise ancak Allah bakar. Rivâyet edilir ki; “Üsâme b. Zeyd” ve arkadaşları, Hz. Peygamber tarafından bir sefere gönderilir. Üsâme b. Zeyd çatışma esnasında karşılaştığı kişiyi tam öldürecekken, kişi “tevhid” kelimesini söyler. Üsâme b. Zeyd, bu kişinin korkusundan ve canını kurtarmak için “tevhid” kelimesini dile getirdiğini düşünür ve adamı öldürür. Üstelik ganimet olarak da sürüsüne el koyar. Sefer dönüşü bu olayı duyan Hz. Peygamber çok kızar ve Üsâme b. Zeyd’e: “Kalbini yarıp baktın da mı korkudan olduğunu anladın” diye çıkışır. Bu kınayışını “Demek sen Rabbim Allah diyen birini öldürdün ha?” diye de sürekli tekrar eder.

Bu gelişme üzerine Kur’ân’ın şu âyeti inmiştir: “[O halde] siz ey iman edenler, Allah yolunda [sefere] çıktığınız zaman karşılaştığınız durumu açıkça kavramaya çalışın ve size barış teklif edene -bu dünyevî hayatın gelip geçici kazançlarına duyduğunuz (özlem ve) istekle- ‘Sen mü’min değilsin!’ demeyin. Çünkü asıl kazanç Allah katındadır. Siz de bir zamanlar aynı durumdaydınız; ama Allah size karşı lutufkâr davranmıştı. Öyleyse muhakemenizi kullanın. Şüphesiz Allah, yaptığınızdan her zaman haberdardır.”[1]

Âyet, savaşa girmeyenleri düşman olarak görmeyi ve farazî inançsızlıklarını onları aşağılamanın bahanesi olarak kullanmayı yasaklar. “Karşılaştığınız durumu açıkça kavramaya çalışın” buyruğu, mü’minlere, her durumda karşıdaki kişilerin aktif şekilde düşmanlık yapıp yapmadığından emin olma sorumluluğu yükler. Yine âyette geçen selâm kelimesini, “barış” mânâsına gelen “selem” şeklinde okuyanlar da vardır ve bu takdirde mânâ şöyle olur: “Size barış teklif edenleri, size teslim olanları öldürmeyin.

Âyetin sonunda yer alan “Siz de bir zamanlar aynı durumdaydınız, ama Allah size lutufkâr davrandı” ifadesi aslında üzerinde durduğumuz yeni din dilinin/tebliğinin de önemli bir yönüne işaret etmektedir. Bu sözü ile Allah, Hz. Peygamber’in çağrısına ilk olarak iman edenlerin, toplumları içinde yaşadıkları psikolojiyi onlara hatırlatmaktadır. Çünkü müslüman olduğu halde henüz hicret etme imkânı bulamamış, mü’minlerle tanışamamış, kabilesi içinde imanını gizleyerek yaşama durumunda kalmış olanlar hep böyle yapmışlar, müslüman olanlarla ilk karşılaştıklarında ya selam vererek veya “tevhid” kelimesini söyleyerek durumlarını anlatmaya çalışmışlardır. Öte yandan bir kimsenin imana gelmesi bazen birden olurken bazen de adım adım gerçekleşmektedir; hidâyette ilk adımın atılması, ilk eğilimin hâsıl olması önemlidir. Kezâ başlangıçta mü’minlerin bununla yetinmeleri, insanların hidâyete kavuşmalarını kolaylaştırmak bakımından da önemlidir.

Bu noktada Hz. Peygamber’in “Lâ ilâhe illallâh diyen cennete girecektir” sözü de İslâm âlimlerini çok düşündürmüş, bu sözün “Ehl-i Kitap” açısından ne anlama geldiği sorusu zihinleri meşgul etmiştir. Bu........

© Mir'at Haber