İsrâîliyyât, Hz. Yakûb’un ikinci adı veya lakabı olan İsrâîl kelimesiyle nisbet ismi oluşturan İsrâîliyye’nin çoğuludur. Büyük oranda Yahudi, kısmen de Hristiyan kaynaklarından nakledilen “efsane, kıssa, olay veya bilgi” anlamında kullanılır. Bazı âlimler, İslâm muhaliflerinin bu dine ilâve etmeye çalıştıkları asılsız ve uydurma haberler hakkında da aynı terimi kullanmışlardır. Bir kısmı ise Yahudi kaynaklı bilgiler için İsrâiliyât, Hristiyan kaynaklı olanlar için “mesîhiyyât” veya “nasrâniyyât” kelimelerine yer vermişlerdir. Eski din ve kültürlerden İslâm kaynaklarına aktarılan bilgilerin genellikle İsrâiliyat diye anılması muhtemelen Yahudilerin daha eski bir dinin mensubu olmaları, o dönemde Arap yarımadasında Araplar tarafından daha çok bilinmeleri ve çoğunluğu teşkil etmeleri gibi sebepler dolayısıyladır.[1]
İsrâîliyât’ın bir başka özel alanı da hurafecilik diye isimlendirilir. Hurafe, tüm sıkıntıların kaynağı/anası olan cehaletin sosyal bir belirişidir ve dinde yozlaşmanın besleyici zeminini oluşturmaktadır. Müslümanları perişan eden bulaşıcı bir hastalık olmasına rağmen, ne var ki, asırlardır hiç kimse onu etkisiz kılma başarısını gösterememiştir. Hurafenin ana kaynağı Yahudilik’tir ve onu Hristiyanlık izler. Kısaca Ehlikitap geleneği, bir anlamda hurafeler geleneği gibidir. Bu gelenek, nazardan muskacılığa, falcılıktan cinciliğe, kıssadan mitolojiye kadar akla gelebilecek tüm hurafe çeşitleriyle doludur.
Arapça’da noktalı Ha/Hı ile hurafe, “akla, gerçeğe ters düşen aldatıcı ama çekici söz” demektir. Bazı dilbilimciler bunu “yalan sözün tatlı geleni” diye tanıtmışlardır. Demek oluyor ki; hurafede, tüm tutarsızlığa rağmen, dinleyene tatlı ve çekici gelen bir yan bulunmaktadır. Hurafeyi, bilimsel anlamıyla “tanım” sayılacak bir tarifle tanıtmak imkânsız denecek kadar zordur. Çünkü hurafe, göreceliği çok olan kavramlardan biridir. O, devirlere, toplumlara, renklere, ırklara, hattâ kişilere göre çok değişik çehreler kazanabilmektedir. Ortak omurgası; bilim, mantık ve akıldışılıktır. Bu demektir ki; hurafecilik, insân denen varlığın değişmez zaaflarından biridir.
Müslümanların arasına İsrâîliyat/hurafe, daha çok Hz. Peygamber’i kendine araç yaparak uydurma hadisler yoluyla girmiştir. Başka bir ifâde ile hadis adı altında İslâm diye sahnelenen kabullerin büyük bir kısmı doğrudan veya dolaylı olarak hurafe kaynağıdır. Bunlar, Kur’ân’ın dinine âdeta rakip bir din kurmakta ve müminler topluluğunu dünyânın önünde akıl almaz zorluklarla yüz yüze getirmektedirler. Bu tahribin........