GAYBA TAŞ ATMAK/RECMEN Bİ’L GAYB

Başlık olarak kullandığımız “recmen bi’l gayb” ifâdesi Kehf/22. âyetten alınmıştır ve “gayba taş atmak” anlamına gelmektedir. Bu terim “Ashâbı Kehf” yâni “mağara insânları/arkadaşları/dostları” olarak tanımlanan ve inançları uğruna putlara tapmayı reddeden, Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlara yönelik zulümlerine direnen ve sonunda kaçarak Allah’a sığınan gençlerin bir mağarada koruma altına alınmasının anlatıldığı kıssada yer almaktadır. Bu kıssanın gelişimi aynı isimle anılan Kehf Sûresi’nde detaylıca anlatılmakta, ölümden sonra kalkış ve mânevî/rûhânî uyanış konusu bu temsil içerisinde derinleştirilmektedir. Ama ne var ki; insânların çoğu bu olayın/âyetlerin özünde anlatılmak istenen hakîkate yönelecek, ahlâkî mesajını idrâk edecek yerde; bu mağaraya sığınan insânların isimleri, sayıları ve hattâ onlarla birlikte olan köpeklerinin adı/rengi üzerinde yoğunlaşmış, bir sürü gereksiz spekülatif bilginin peşinden koşmuşlardır. İşte Kur’ân bu insânların iç yüzünü bilmedikleri bu konuda gerçeğe dayanmayan zan ve tahminlerini “gayba taş atmak” olarak tanımlamıştır.

Gayb, duyu organlarına saklı kalan ve insânın bilgisinden gizlenen her şey için kullanılan Kur’ânî bir kavramdır. Gaybın karşıtı, şuhûd veya şehadettir. Demek oluyor ki, gaybın esası mevcut olmamak değil, herhangi bir sebeple fark edilir olmamak yâni özellikle görünür olmamaktır. Gayba ilişkin bilgiler Allah’ın tekelindedir[1] ve bu nedenle Allah’ın sıfatlarından biri de “gaybı bilen” anlamında Âlimul Gayb’dır.[2] Bu sıfat bazen Âllâmu’l- Guyûb yâni “gaybları çok iyi bilen” şeklinde de Kur’ân’da geçmektedir. Gaybın Allah’ın tekelinde oluşu, insanın gaybdan nasipsizliği anlamında değildir. Yaratıcı, tekâmülün muhtelif aşamalarında insânın bilgisine gaybdan nasipler göndermekte ve oluş, bir tür gaybdan şuhuda geçiş manzarası arz etmektedir. Gayb hazinesinden insâna dağıtılan nasiplerin ilk taşıyıcıları peygamberlerdir ve vahyin, bu anlamda bir tanımı da “gaybı bilinir hale getiren mesajlar toplamı” olarak verilir.

Kur’ân, müminleri “gayba inananlar”[3] diye tanıtarak iman sırrı ile gayba inanmak arasındaki ilişkinin kaçınılmazlığına dikkat çekmiştir. Gayb ortadan kalkarsa imanın hiçbir anlamı kalmaz. Gayba iman, bütün oluşlara ümit ve ufuk açan bir kozmik enerji gibidir. Bu enerji sayesinde insân bilinenle yetinme zavallılığından kurtularak tekâmül yolunda yeni ve ileri merhalelere atılma bahtiyarlığını yaşar. Fakat bütün bu gerçeklikler ortadayken insânların bilgisi olmayan konularda “sayılardan, harflerden, yıldızlardan” yola çıkarak geleceğe ait birtakım bilgiler üretmesi, kehanet gerçekleştirmesi, tahmin ve zanda bulunması Kur’ân’ın onaylamadığı bir husus ve davranıştır. Başka bir ifâde ile söylersek bunlar da âyet bükücülüğün bir başka versiyonudur.

İşte İsrailoğulları’nın........

© Mir'at Haber