MEKKE MÜŞRİKLERİ DE LAİK VE ŞERİAT DÜŞMANI İDİ

En masum tanımıyla “Laiklik” din işini, dünya ve devlet işlerine karıştırmamak, kısaca Allah’ı hayata müdahale ettirmemek, vicdanlara mahkûm etmektir.

Yunan filozofu Aristo da “Allah, aşkın/yüce bir varlıktır. Dünya ise denî/alçak, düşük bir varlıktır. Aşkın bir varlık, âdi/alçak/düşük işlerle uğraşmaz. Onun için Allah, dünyayı yaratmış ve onu içindekileriyle beraber kendi haline terk etmiştir. O, dünya işlerine karışmaz” demiştir.

Tarihi süreç içerisinde “Soylular” anlamına gelen Aristokratlar, hep bu inançta olmuşlar, Allah’ı, idarî ve dünyevî işlere karıştırmamışlardır. Bugünün mürekkep yalamış olan üniversitelisi veya üniversite mezunu, vahiyden kopuk laik/seküler bir eğitim tezgâhından geçmiş entelektüel aristokratları da aynı inanca sahiptir. Cumhuriyet kurulduğundan beri okul kitaplarında “Din işi ayrı, dünya işi ayrıdır. Allah dünya işlerine karışmaz. Dini inançlarını herkes kendi özelinde yaşamalıdır, kamuya taşımamalıdır. Din bir vicdan işidir. Allah’ı bu işe karıştırma…” misüllü spot cümlelerle bu nesil şartlandırılmıştır. Bizim gibi imalat hatası Müslümanlar da, bu işin böyle olmadığını, “Şirk, Allah’ı bazı işlere karıştırıp, bazı işlere karıştırmamaktır. Tevhid ise, hangi iş veya projeyi ortaya koyarsak koyalım ‘bu konuda Allah ne diyor’ diyerek Allah’ı her işimize karıştırmaktır” gerçeğini sürekli haykırmıştır.

Bugün laik ve şeriat karşıtı inançlar, yeni ortaya çıkmış “modern” bir inanç değildir. Kökleri tarihin tâ Mekke cahiliye dönemine ulaşan ilkel inançlardır. Küfrün karanlığından kurtarmak için Rasûlüllah’ın gönderildiği Mekke halkı, Allah’ı büsbütün inkâr eden ateist bir toplum değildi. Kozmik anlamda yani yaratıcı olarak Allah’ı kabul ediyorlardı. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de kırka yakın ayeti kerime vardır. Konunun anlaşılması için onlardan bir kaçını burada zikredelim:

“Andolsun........

© Mir'at Haber