KAYBOLAN İKİ ERDEM: UTANMA VE PİŞMANLIK
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri, utanma ve pişmanlık duygularıdır. Bu iki his; kalbin imanla, ruhun vicdanla, aklın muhâkeme ile kurduğu ahengin ana damarlarıdır. İnsanın fıtratındaki en güçlü yazılımlardan olan utanma ve pişmanlık mekanizması bozulduğunda yalnız birey değil, koca bir medeniyet çöker.
1. Utanma Duygusunun Çöküşü
Utanma, insanda bir ahlâk refleksidir; kalbin ahlâk sistemini ayakta tutar. Utanma, toplum içinde bize sınır çizen, yanlış yaptığımızda yüzümüzü kızartan, “yapma!” diyen iç sestir. Utanma duygusu ortadan kalkınca, insanın “ar damarı” çatlar. Bu tabir boşuna değildir. Çünkü damarı çatlayan bir organ nasıl kan kaybedip işlevsiz hâle gelirse, utanmayı kaybeden insan da manevî kanamasını durduramaz.
Utanma duygusu körelince, edepsizlik gündelik kıyafet; arsızlık ise sözde özgürlüğün tâcı olur. İnsanın ar damarı çatladığında artık hiçbir şeyden utanmaz. Bugün sokaklara, ekranlara, sosyal medyaya bakın: Bir zamanlar ‘ayıp’ dediğimiz nice şey şimdi nasıl da alkışlanıyor! Artık yüz kızarmıyor, kalp titremiyor, vicdan ikaz etmiyor. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:
«اَلْحَيَاءُ مِنَ الْإِيمَانِ»
“Hayâ imandandır.” (Buhârî)
İman ile hayâ, insanın iki ziynetidir; biri kaybolduğunda diğeri de değerini yitirir. Çünkü iman, davranışların içtenliğini; utanma ise bu davranışların toplumsal ve vicdanî denetimini sağlar. İmansız hayâ, sadece çevre........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein