ASR-I SAADETİ GÜNÜMÜZE TAŞIMAK |
“Asr-ı Saadet” dediğimiz dönem, sadece tarih ve siyer kitaplarında okuduğumuz, geçmişte kalmış bir hatıra değildir. O, Allah’ın kelâmının kalplerde mayalandığı, Resûlullah’ın (s.a.s.) örnekliğiyle şekillenen, sahabenin samimiyeti ve fedakârlığıyla ete kemiğe bürünen canlı bir hayat rehberidir. O günün insanı, Kur’an’ı sadece ezberlenip namelerle süslenen bir metin olarak değil; hayatın yönünü belirleyen canlı bir yol haritası olarak gördü. İşte bu yüzden o dönem, bizlere “yaşanabilir bir hayatın mümkün olduğunu” gösteren bir pusula olarak bugüne sesleniyor.
Kur’ân-ı Kerîm, Asr-ı Saadet dönemini sadece tarihî bir hatıra olarak nakletmez; bilakis o hayatı Müslümanlar için bir model olarak sunar. Nitekim Ahzâb sûresinin 21. âyetinde şöyle buyrulur:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ
“Andolsun ki, Allah’ın Resûlü’nde sizin için en güzel örnek vardır.” (Ahzâb 33/21)
Bu âyet-i kerîme, Resûlullah’ın (s.a.s.) hayatının yalnızca kendi dönemine değil, kıyamete kadar bütün müminlere hitap eden bir rehberlik taşıdığını göstermektedir. Burada önemli olan nokta şudur: Asr-ı Saadet, geçmişte yaşanıp bitmiş bir dönem değil, bugünün Müslümanı için de yol gösterici ilkeler manzumesidir.
Bu ilkelerden bazılarını şu şekilde özetlemek mümkündür:
1. Adalet: Resûlullah’ın şu sözü, adaletin kişiye, konuma veya akrabalığa göre değişmeyeceğini ortaya koyar: “Kızım Fâtıma da olsa hırsızlık yapsa cezasını uygularım.”........