menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

DİNDARLIK NASIL BATI PROJESİNE DÖNÜŞTÜ?

11 0
21.12.2025
DİNDARLIK NASIL BATI PROJESİNE DÖNÜŞTÜ?

Türkiye’de dindarlık “görünür” biçimde arttı: daha çok dini yayın, daha çok sembol, daha çok slogan, daha çok kalabalık. Fakat görünürlükle hakikat aynı şey değildir. Bir toplumda dindarlık artarken adalet duygusu zayıflıyorsa, merhamet kamusal alandan çekiliyorsa, yoksul daha yalnız, güçlü daha dokunulmaz hale geliyorsa; ortada sadece şu soru kalır:

Bu dindarlık ne üretiyor?

Çünkü İslam, tarihte hiçbir zaman yalnızca “bireysel iyi niyet” ve “ritüel sadakati” olarak var olmadı. İslam, doğduğu ilk günden itibaren bir şeyi hedef aldı: insanı, toplumu ve iktidarı yeniden kurmayı. Bugün ise dindarlık, çoğu zaman “topluma ve iktidara karışmayan” bir forma çekilmiş durumda. Ve bu çekilme, basit bir kültürel değişim değil; uzun süreli bir zihniyet mühendisliğinin sonucu.

1) Batı’nın İslam’la Derdi: İbadet Değil, İktidar Tasavvuru

Batı dünyası, Müslümanların namazıyla, orucuyla, kişisel ahlakıyla esaslı biçimde ilgilenmez. Asıl mesele şudur: İslam’ın adalet, iktidar ve toplum tasavvuru. Çünkü İslam, yalnız “inan” demez; “zulmü reddet, adaleti ikame et” der. Sadece “ahlaklı ol” demez; “malın dolaşımını bozma, hakkı yeme, ölçüyü eksiltme” der. Sadece “kötülük yapma” demez; “kötülüğe düzen kurma, kötülüğe düzen kuranı da meşrulaştırma” der.

Bu yüzden Batı’nın, özellikle modern dönemde İslam’a dair temel stratejisi şudur:

İslam’ı “din” olarak bırak, ama “düzen kuran hakikat” olmaktan çıkar.

Bunu başardığınız an, Müslüman artık küresel sistem için risk olmaktan çıkar. Şu yeni tip ortaya çıkar:

Ritüel sahibi ama politik bilinçsiz, ahlak iddiası olan ama ekonomi düzenini sorgulamayan, dua eden ama hesap sormayan bir dindar.

İşte “ılımlı” diye pazarlanan din, çoğu zaman budur: zararsızlaştırılmış din.

2) Türkiye’de Dindarlığın Dönüşümü: “Tehdit”ten “Enstrüman”a

Türkiye’nin modern hikâyesinde dinin konumu sürekli dalgalandı: bazen baskılandı, bazen denetlendi, bazen “kültür”e indirildi, bazen de politik bir araca dönüştürüldü. Fakat bu dalgalanmalarda değişmeyen sabit şuydu: dinin bağımsız bir hakikat olarak toplumu inşa etmesine izin verilmedi.

Din ya “devletin kontrol ettiği bir alan” olarak tutuldu, ya da devletle çatışmayan, hatta çoğu zaman devlete hizmet eden bir “sosyal yapıştırıcı” gibi konumlandırıldı. Dindarlık, bir dönem “sakıncalı” görülürken; başka bir dönemde “toplumu disipline eden, itaat üreten, ahlakla kontrol eden” bir araç haline geldi.

Bu, sadece “devletin işi” de değil. Küresel dengeler açısından da dinin şu şekilde işlev görmesi istenir:

Toplumsal öfkeyi “sabır”la soğutmak

Adalet talebini “kader”le ertelemek

Eşitsizliği........

© Mir'at Haber