DOST UFKUNDA GÖNÜL FERAHLIĞI |
Dost kimdir, dostluk nedir, nasıl dost seçelim ?..Neden günümüzde en yakın arkadaşımız bilgisayarımız oldu? Dost ihtiyacımızı neden yüz yüze değil de, yapay bir yolla, dijitalkanallarla karşılıyoruz? Dostsuz yaşamak mümkün mü?.. bu sorularımızın cevaplarını, başta kültürümüz olmak üzere çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgiler ışığında bulmaya çalışalım. Dostluğa Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirinden bir kesitle yaklaşalım:
UFUKLAR
Ruh ufuksuz yaşamaz.
Dağlar ufkunda mehâbet
Ova ufkunda huzur,
Deniz ufkunda teselli duyulur
Yalnız onlarda avutur ruhu saatlerce, fakat
Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık
Rûh arar kendine bir rûh ufku.
Manevî ufku çok engin ulu peygamberler
Bahsin üstündedir onlar- lâkin
Hayli mes’ud idiler dünyada;
Yaşıyorlardı havârileri, ashâbıyle;
Ne ufuklar! Ne güzel rûh imiş onlar! Yârab!”
Yahya Kemal “Ruh ufuksuz yaşamaz” derken ne kastetmiş olabilir? Cevap gene kendisinde “…ruh ezelî lezzetini” arıyor, yani ruh, beden kafesine girmeden önceki halini, sonsuzluk ve mekânsızlık iklimini hatırlatan her şeyle özlemini gidermek istiyor. Büyüklük ve ululuğun sembolü dağlar, geniş ovalar, denizin sonsuza uzanan, bitmeyecek hissi veren ufku, hepsi… ruha ezel yurdunu hatırlatıyor. Ruh bir süre dinginliğini dağın, denizin ovanın temaşasında bulsa da bu teselli uzun sürmüyor, yalnızlığını derinden hissediyor . Bu sefer “Ruh arar kendine bir ruh ufku.” diyor.
Dost, ruhumuzun birlikte zaman geçirmekten zevk aldığı kişidir. Sevilen, güvenilen, yakınlık duyduğumuz, gönüldaşımız sırdaşımız olan kişidir. Kubbealtı Lugatı’nda ise dost : “Birini riyâsız ve samîmî duygularla seven, her bakımdan kendisine güvenilir olan kimse, enis” olarak tanımlanmıştır.
Tekrar şiirimize dönersek dostluğun en güzel örneklerine şahit oluruz:” Manevî ufku çok engin ulu peygamberler” ashapları ve havarileriyle hayli mesud yaşıyorlardı dünyada bile. Peygamberlere tâbi olanlar, maneviyatın lezzetinden doyasıya nasipleniyorlardı. Burada verici olan taraf peygamberler gibi görünse de esasında Hak’tan aldığını halka dağıttığı için peygamberler de dostluğun doyumsuz mutluluğunu hissediyor olmalılar.
Günümüz koşullarında manevîyâtı cazibe merkezi olacak kadar gelişmiş kişilere pek rastlamıyoruz. Karşılıklı anlayış, güven, saygı, samimiyet gibi bağlılık ilişkisi üzerine kurulmuş dostluklara sık olmasa da rastlayabiliyoruz. Daha çok fedakârlık ve sadakat gerektirmeyen, çıkar ilişkisine dayanan dostluklarla karşılaşıyoruz.
Felsefî açıdan gerçek dostluk........