HALASKAR ZABİTAN SENDROMU
İşler sarpa sarmaya başladığında bu halaskar zabıtanlar ortaya çıkmaya başlar. Bünyede bir hastalık ortaya çıkmış ve gidişat da iyi değilse, eldeki bulgular üzerinden “bu kötü gidişe dur” demek için birileri ortaya çıkar. Haksızlıklar almış başına gidiyorsa, Mal, can, namus, akıl – inanç ve nesil emniyeti kalmamışsa, “aman daha kötüye gider” diye oturup bekleyecek hali yok kimsenin. Ama kaş yapayım derken göz de çıkartmayalım. Bir de önemli olan husus şu; “Haklı olmak, başkasına haksızlık etme hakkı vermez”. Adalet, suç ve ceza’da denge şartına bağlıdır. Herkes hep Hak arar gibi geliyor da, iş başına geçince, servet ve iktidar sahibi olunca değişiveriyor. Dikkatli olalım, Şeffaf olmayan her siyasi hareket tehlikelidir. Lider ve kadro hareketleri genelde kendilerinden olmayanlara karşı acımasızıdırlar.
Siyaset güven müessesi değil, denetim müessesesidir. Şeffaflık esastır. Ve her zaman herkes için her hal ve şartta adaletin esas alınması gerekir. Zulüm adaletin yokluğudur.
Her zaman işler sarpa sardığında, şartlar oluştuğunda, suyun donması ya da kaynayıp buharlaşması gibi, insan ve toplumlar başka bir hale bürünür. İlk kıvılcımı tutuşturacak olan bir kişi ya da bir olay olabilir. Ondan sonra olacaklara bir “lider”(!?), bir “örgüt”, bir “ideoloji” rehberlik edebilir.. Ya da dini bir önder de olabilir bu kişi. Birileri bu şartları oluşturmak ve topluma rehberlik edecek birilerini örgütlemiş de olabilir. Halkı harekete geçirmek toplum mühendislerinin işidir. Biraz korku, biraz umud, kışkırtıcı haberler ve sözlerle bir anda olaylar kontrol edilemez hale gelebilir. Bulanık suda balık avlamak isteyen, sisli havayı seven, kaostan beslenen Şeytani güçler bu durumu fırsat bilirler.. Halk genellikle kendini değiştirmek yerine genellikle bir kurtarıcı bekler. Allah (cc)’yi hesaba katmaz. Şizofren, Megaloman birileri de zaten bu role adaydır. Onlar da “Mucize çözümler” teklif ederler. “Bana güven gerisini merak etme sen” derler. Sonrası malum. Bakarsınız gelen gideni aratmış. Ve o zaman son pişmanlık fayda vermez. Aslında biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Olacak olanlara gelince “akacak kan damarda durmadığı” gibi, tencere yuvarlanır kapağını bulur. İnsanlar ve toplumlarla da neye layıksa ona ulaşır. Teşhis yanlışsa, tedavi doğru olmaz. Genellikle halk, artırılmış sanal gerçeklerin ve hayali vaadlerin peşinde koşar, eğer akleden bir topluluk değilse. Onlar doğru düzgün bir teşhiste bile bulunamazlar. İç güçler, dış güçler, komplolar, birileri Şeytanlaştırılırken, birileri kurtarıcı olarak görülmeye başlar. İnsanların önce şu kurtarıcılardan kurtarmaları gerek. Kurtarıcı yok. Öyle din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinen yaklaşımlardan vazgeçelim. Biz kendimizi değiştirmeden, Allah(cc) bizi değiştirmeyecek. Biz kendimizi değiştirmeden, Haşa babamız peygamber olsa gelse bizi kurtaramaz. Peygamberlerin kurtarıcı gücü yok. Onlar kurtuluşa çağırırlar. Bazen da Allah bizleri, mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Bu böyle. Allah’ın takdir ettiği Kaderi değiştirecek birileri yok. Din ve devlet büyüklerinize tapınmaktan vazgeçin, Onları İlah ve Rab edinmeyin. Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Bu yalanlara kanmayalım. Darbeciler’den, komitacı’lardan, Tek Adam’cılardan uzak duralım. Sonra gelen gideni aratır. Bunlar tipler, oluşumlar uluslararası sistem tarafından izlenir. Eğer ekonomik, politik, sosyolojik olarak bir varlık gösteriyorlarsa, mutlaka içlerine birileri sızdırılır. Desteklenir, engellenir ya da dönüştürülür. Uluslararası sistemin oyuncağı olurlar. Birileri birileri ile çatıştırılır. Ölen ölür, kalan sağlar sistemin olur. Bunların bir kaçı birden öne çıkarsa, insanlar, neye, kime ,inanacağını şaşırır. O zaman toplum mühendisleri devreye girer, kendilerine yakın olanları bir yerlere götürürler. Aslında birileri yola çıktıkları........
© Mir'at Haber
